Hayırlı insan olmanın en mühim şartı; Allâh’ın bize lütfettiği nimetlerin teşekkürü mahiyetinde, o nimetlerden infak etmektir. Elde ettiğimiz bu nimetler; hem bizim
ihtiyacımızı karşılıyor, hem de fazlasıyla ihtiyaç sahiplerine infak edilerek onların gönülleri hoş edilip vazifemizi
yapmış oluyoruz. Bu güzellik de etrafımıza faydalı olmamıza vesile olmaktadır. İnfakta cömert olanlar aslında fazlalık nimetleri ebedîleştirmektedirler. İşte
içtimâî mükellefiyetler de burada başlar.
Bu mükellefiyetlerin bir kısmı, varlıklı insanlara mecburidir ki buna, İslâm’ın beş farzından biri olan zekât denir. Bu,
fakirin zengin üzerindeki hakkıdır. Zekât verenler aslında ihsanda bulunuyor değiller, üzerlerindeki borçlarını
ödüyorlar demektir. Bu anlayışa bugün daha çok ihtiyaç vardır. Eğer dünyada
zengin müslümanlar; bu noktadaki vazifelerini hakkıyla yerine getirmiş olsalar, İslâm âleminin bugünkü yok ve yoksul hâli ortadan kalkardı.