Erkan-ı Harb Binbaşı Vecihi Bey'in Anıları - Filistin Ricatı

Murat Çulcu

Erkan-ı Harb Binbaşı Vecihi Bey'in Anıları - Filistin Ricatı Quotes

You can find Erkan-ı Harb Binbaşı Vecihi Bey'in Anıları - Filistin Ricatı quotes, Erkan-ı Harb Binbaşı Vecihi Bey'in Anıları - Filistin Ricatı book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
This text has been automatically translated from Turkish. Show Original
If we Turks want to live and preserve our existence from now on, there is no need to go far. It is enough to learn from the lessons of the recent past.
Sayfa 9 - Arba YayınlarıKitabı okudu
This text has been automatically translated from Turkish. Show Original
Many of those who left Damascus before noon and those who were able to retreat from the mountain roads were taken into captivity in Homs, Hama and Aleppo. To tell the truth, the reason for the captivity of these poor people was partly the ingenuity shown by some of the Arabs rather than the pursuit of the enemy. They both promised to keep it and handed it over to the enemy after receiving the money. Our enemies declared that they had captured one hundred thousand prisoners following the fall of Damascus. I don't think it is to this degree. But if so, more than half of them were soldiers in the ranges, civil servants and school students.
Sayfa 92 - Arba YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Gündüzden gönderilen iki keşif kolunun tamamen esir oldukları haberi geldi. Bu iki keşif kolu yolları öğrenmek üzere Bedevilerden aldıkları kılavuz Arapların ihanetine maruz kalmışlar, doğruca İngilizlerin üzerine sevk edilerek teslim edilmişlerdi.
Sayfa 58 - Arba YayınlarıKitabı okudu
Cephede bulunan subaylar da, erat da diğer birliklerdeki arkadaşlarının yediğinden, içtiğinden, aldığından, her halinden pek iyi haberdardı. Sağda, solda, uzakta aynı ordunun bazı mensupları bazan kavurmalı pilav yer üstüne bir de devlet hazinesinden sigara tellendirirken Süvari Tümeninin efradının veya diğer bazı birliklerin un çorbasıyla ot yapraklarından sigara dumanıyla yetinmelerine rıza göstermek, sorumluluk gereği olmasa bile, insan olanlar için, ne büyük bir vicdan azabı idi. Üstelik bizim efradımız hadiseleri dimağından çok, gözleriyle muhakeme etmez mi? Herhangi bir baskı ve şiddete bile lüzum görmeksizin, sadece bir işaretle maiyetini ölüme sevk edebilmek kudret ve kabiliyetini şahsında toplamak isteyen kumandanlar askeri iyi beslemesini, hoş tutmasını, evladı, kardeşi gibi bağrına basmasını da bilmelidir. Ben bu hakikatleri pervasızca bir çok makamlarca, hatta merci tecavüzünde de bulunarak arz etmekten çekinmedim. Çünkü öyle bir zamanda idik ki, ağlamayan çocuğa meme vermek kimsenin hatırına gelmiyordu.
Sayfa 46 - Arba YayınlarıKitabı okudu
Yazacak bir şey bulamıyorum...
Mesela İstanbul'dan ya da başka menzil merkezinden ordular namına sevk edilen erzak yüklü vagonlar, eğer muhteviyatı şeker gibi tatlı ise -ne mutlu- ekseriya gereken yere salimen ulaşamazdı. Toros dekovili, erzak için en tehlikeli bir geçit sayılırdı. Almanlar burada neler, neler icad etmişlerdi. Ucu çengelli urganlarla üstü açık vagonlardan -karanlıkta kim farkına varır- çuvalları çekmek, düşürmek, Pozantıda, Kelebek'te sevkiyat sırasını bekleyen vagonların dibini delerek hamulesini aşırmak, Türk subayının eşya ve bavullarını çalmak, sabun çuvallarını boşaltıp yerine taş koymak, gaz, benzin tenekelerine su doldurmak… Dekovil hattının gümrük resminden böylece kurtulduktan sonra vagonlar, birer defa da Halep, Reyak, Şam mevkilerinde tartaklanıyordu ve nihayet ne kalırsa, o da ordulara nasip oluyordu. Bir-iki vagon dolusu şekerin ancak beş-altı- yüz kilodan ibaret olarak cephelere gelebildiğini hatırlıyorum. Hatta bir kere bulunduğum kolorduda subay başına 17 gram şeker dağıtılmıştı. Aylarca bekledikten sonra sadece bir kahve içmek demek değil mi? Bir birlik kumandanı olup da menzillerden bir veya bir kaçı üzerinde nüfuz sahibi oldunuz mu, birliğinizi en iyi besleyebilirdiniz. Olamadınız mı? Kendiniz de, askerleriniz de mahrumiyetler içinde kalırdı. Hülasa nüfuz sahibi olmak, kanunun, nizamların, kararnamelerin üzerinde idi. Bahusus ya başkumandanın, ya da umumi levazım reisinin teveccühüne mazhar ve muhabbeti olanların idaresi altında bulunmak, müstesna bir bahtiyarlıktı. Almanlarla hoş geçinmek de başka bir talihti. Onlar, paraca, erzakça ne isterlerse anında tedarik ederler, kimleri kollarlarsa kabul ettirirlerdi.
Sayfa 24 - Arba YayınlarıKitabı okudu
Kudüs'ü kurtarmak yahut düşmanı geldiği yere sürmek için hareketimizi akıl ve mantığa dayandırınca orduca umumi bir taarruzu söz konusu ve münakaşa edebilecek zamanda değildik. Düşman her yönden bizden üstün ve özellikle denizlere de hakimdi. Filistin'den bizi daha suhuletle atmak için isterse 'Hayfa'dan ta İskenderun'a kadar Suriye sahilinin her noktasına asker çıkarır, çekilme hattımızı kırmaya teşebbüs eyleyebilirdi.
Sayfa 27 - Arba YayınlarıKitabı okudu
Reklam
43 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.