Niçin görünmeyen ve her şeyi gören bir faili kabul etmek yerine, hiçbir şeyi göremeyen ve hattâ kendi başına bir varlığı da bulunmayan kavramlar icat etmek bazılarına daha kolay gelir?
İngilizler, Napoleon'un geldiğini gözetlemek için, 1803 yilında Dover Kayalıklarına bir nöbetçi dikmişlerdi. Nöbetçi, uzaktan
Napoleon'un geldiğini görür görmez yanindaki çanı çalarak bunu haber verecekti. Günler, haftalar, aylar ve yillar boyu, gözcüler o tepede nöbeti birbirine devredip durdular. Böylece aradan 142 yil geçti.
Nihayet birilerinin aklına "niçin" sorusu düştü.
Ve bir buçuk asir boyunca kayalıkların bosu bosuna beklendigi ortaya çikti! Görev, 1945 yılında ancak kaldırılabildi.
Her gün kendimize soracağımız birkaç tane “ niçin” sayesinde, belki de etrafımızda monotonluk perdesini yırtıp çok farklı alemlerin kapılıarını aralayacağız, kimbilir?
Bir varlık, bir kâinat gibi tanıtıyor onu yapanı. Bir fiil, bütün isimleriyle anlatıyor failini. Bir isim, bütün isimlerin güzelliğiyle gösteriyor bize eserlerini.
Canlılar arasında bir sevgi bağının bulunduğu ne kadar gerçek ise, onlara bunu verenin, bütün canlılara dağıtılmış olan sevgi toplamından daha büyük bir sevgiyle sevilmeye lâyık olduğu da en az o kadar gerçektir.
Görürüz ki, o Havat Verici, ölüden diriyi ve diriden ölüyü çıkaran, dilediğine dilediği gibi hayattan bir pay veren bir faildir ve her canlıyı dirilten de Ondan başkası değildir.
İnanan bir kimse, her şeyden önce, kime ve niçin inandığını bilmek zorundadır. İnancın sağlamlığı ise, bu konudaki bilgiye paralel olarak artış gösterir.
Kainattaki bütün varlıklar ve olaylar üzerinde eserini gösteren fiillerin sahibini tanımak, Onun hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir. Bu ise, "Bütün bunları yapan birisi var" demekten çok daha ötede bir şeydir.