Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Eyüp Sultan ve Haliç

Ziya Şakir

Eyüp Sultan ve Haliç Sözleri ve Alıntıları

Eyüp Sultan ve Haliç sözleri ve alıntılarını, Eyüp Sultan ve Haliç kitap alıntılarını, Eyüp Sultan ve Haliç en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Resûlullah Efendimiz’in (sav) Halifesi Hazreti Osman zamanında (Araplar) Bizans surlarını muhasara etmişti. Fakat bu ordu, hem kifayetsiz ve hem de muktedir kumandanlara malik olmadığı için bir müddet sonra muhasarayı ref’ederek (kaldırarak) geri çekilmek mecburiyetini hissetmişti.
Litüf tühannel Kostantiniyete Felenimel Emirü Emiruha Velenilmel ceyşü Zalikel ceyş
Reklam
“Padişahım, mağrur olma. Senden büyük Allah var.”
— Ya Ebubekir! Hicret için acele ettikçe sana, sabretmeni tavsiye ediyordum. İşte artık vakit geldi. Gidiyoruz, dedi. Ebubekir, gidiyoruz sözünden o derece büyük bir memnuniyet hissetti ki, bunu daha iyi anlayabilmek için: — Anam, babam sana feda olsun Ya Resûlullah! Beraber mi gidiyoruz?
Hazret–i Hâlid’in türbesinde ilk defa olarak kılıç kuşanan padişah, İkinci Sultan Beyazıt’tır.
Haliç, Bizanslıların bir zevk ve sefahat merkezini teşkil ederdi. Yazın sıcak günlerinde, gündüz işlerinden bunalmış olan Bizanslılar akşamları Perme denilen kayıklarına binerler, gurup eden güneşin son ışıklarıyla altın rengini alan Haliç’in sakin suları üzerinde gitarlarını çalarak, refahın ve huzurun verdiği bir sürur ve saadetle gezip eğlenirlerdi.
Reklam
İstanbul şehri, yeryüzünde, bu eşi ve bir misli daha bulunmayan müstesna bir beldedir. Bu emsalsiz belde, kıymet biçilmesine imkân ve ihtimal olmayan bir servettir.
Resûlullah Efendimiz, Mekke’den gelen muhacir Muslumanlar ile Medine’nin yerli halkından olan ve tesmiye olunan Müslümanları birbirleriyle kardeş etmişlerdi. Vakıa esas itibariyle Müslümanlık, kardeşlik demekti. Her Müslüman, diğer herhangi bir Müslüman’ın tabii şeklinde kardeşi idi.
Garabeti itibariyle dikkate şayan bulduğumuz bu yazıyı, aynen aşağıya dercediyoruz (yayınlıyoruz). …Önümde bekçi kılıklı bir adam belirdi. Elindeki kazmaya dayanarak, benimle şöyle bir muhavereye girişti: — Merhaba, Efendi! — Merhaba. — Bir yer mi istiyorsun? Şurada bir mezar hazırladım. Pek ruhaniyetli bir yerdir. Hem de ucuz. Merak ettim. Mezarcı olduğunu anladığım bu adamı söyletmek istedim. — Ne kadar? — Kırk lira. — Çok. — Çok mu? Bu mezarda, evliyaullahtan Şeyh Sadun hazretleri yatardı. Böyle mübarek bir kabirde yatmak için kırk lira çok görülür mü? Onun yüzü suyu hürmetine bu kabirde yatanların sualleri de asan (kolay) olur. — Nasıl sual? — Sen, pek cahil bir kimseye benzemiyorsun, galiba ahiret işleriyle hiç alakan yok. İnsan ölüp de kabire girdikten sonra sual melekleri gelmezler mi? — Gelirler. — Rabbin, dinin kim diye sual etmezler mi? — Ederler. — İşte, ben de ondan bahsetmek istiyorum. Malum ya, bu sual meleklerine derhal cevap vermek lâzımdır. Cevap uzadıkça, ölünün azabı da çoğalır. — Eeee… Başka kabirlerde zor cevap verilen bu sualler, senin gösterdiğin şu kabirde niçin kolaylaşıyor. — Burada, Allah sevgili kullarından bir evliya yatmıştır da onun için. Burası, işte böyle kerametli bir yerdir. Eğer istersen sana burayı otuz liraya da verebilirim, dedi
Mukaddesata karşı pek hürmetkâr olan birinci Sultan Ahmet türbe–i şerifeden cami avlusuna bir pencere açtırmıştır. Hacet penceresi denilen bu pencereye, altın ile karışık tunçtan, son derecede sanatkârane bir parmaklık yaptırmıştır. Bu parmaklık bugün bile, som altından imal edilmiş gibi, parıl parıl parlamaktadır.
82 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.