Anlamamız îcâb eder ki;
Cenâb-ı Hak, geometriden ibaret bir namaz istememektedir. Bedenin, kıblesi Kâbe’ye döndüğü gibi; kalbin ibresi de Hakk’a yönelmelidir. Kalp ve beden, rûhânî bir âhenk içinde olmalıdır.
Bugün milyonlarca müslümanın yaşadığı Endonezya gibi okyanus ötesindeki ülkeler, gönül fütuhâtı dışında hiçbir askerî sefer ile fethedilmedi. Oraya dürüst, haram-helâl hassâsiyetiyle iş yapan müslüman tüccarlar gittiler. Oranın idarecileri ve halkı;
“Bu ne güzel din!” diyerek halka halka müslüman oldular.