Faşizmin, XIX. yüzyılın sonunun siyasi sahnesinde ortaya çıkacak iki önemli kurucu elemanının birincisi sosyal Darwincilik ve sıklıkla da biyolojik determinizm temelli grup milliyetçiliğidir.
Faşist ideolojiyi biçimlendirecek ikinci önemli bileşeni, liberal ve burjuva karşıtı milliyetçiliğin de paylaştığı Marksizmin materyalizm karşıtı revizyonudur. Düzen karşıtı aşırı solu olduğu kadar, milliyetçi sağı da peşinden sürükleyen bu başkaldırı, sosyalizmin yeni bir versiyonunun radikal milliyetçilikle birleşmesine izin verir.
Faşizm, modernleşmenin bütün nimetlerini, kapitalizmin bü tün başarılarını elinin altında toplamaya yönelse de, pazarın kurallarını ve doğal düzenin bir parçasıymış gibi tasarlanan özel mülkiyeti asla tartışma konusu yapmasa da, burjuva değerleri düşman beller: liberalizm, demokrasi, evrenselcilik, bireycilik. Faşist düşünce sistemi yalnızca liberal ve demokratik praksisin yadsınmasına değil, onların felsefi ilkelerinin reddine de dayanır. Aynı şekilde, ilk sırada reddedilen Marksist praksis değil (hiç kuşkusuz tarihte şiddetin rolüne değinen her şey gibi); Marksizmin rasyonalist, Hegelci içeriği ve determinizmidir. Onun için kötü olan, isyan değil; tarihsel materyalizmdir.
1891 Erfurt Programı'nın en önemli yazarıdır. Erfurt Kongresi, hem Alman Sosyalist Partisi'nin "Marksistleşmesi"ne hem de İmparatorluğun politik yaşama girişine adanmıştır. Bu nedenle bu belge, çok çabuk bir biçimde, Batı Marksizminin de tartışıldığı güçlüklerin dev aynasına dönüşen temel bir muğlaklığa dayanır. Bu belirsizlik, Erfurt Programme'ın kuramsal tarafının devrimci -daha çok "sınıf mücadelesi" - yapısı ile politik ve pratik tarafının "reformist" ve tam anlamıyla demokratik içeriği arasındaki bir çelişkiden kaynaklanır.
Devrimden komüne, "vatan dini" ile "insanlık dini"nin bir sentezine de kalkışan bu yeni milliyetçilik için, millet, canlı varlık benzeri bir organizma demektir. Bu "topyekun" milliyetçilik, bir etik, bireyin iradesinden bağımsız olarak, bütün gövdenin çıkarı adına telaffuz edilen standart bir tutum bütünü gerektirir. Tanımı gereği bu yeni milliyetçilik, her türlü evrensel ve mutlak ahlaki normu inkar eder: Hakikat, adalet, hukuk topluluğun ihtiyaçlarını karşılamak için mevcuttur. Kapalı ve geçit vermez bir bi çimde tasarlanan bir toplum vizyonu, rasyonalizm karşıtı bir şiddet ve aynı şekilde bilinçdışının akla olan üstünlüğü gerçek anlamıyla grup odaklı bir millet vizyonuna biçim verecektir.
Corradini'nin yaptığı tek özgün katkı İtalyanları varolma mücadelesine, yani savaşa hazırlamaya yönelik "proleter millet" fikridir. Savaş hali, milletler arasında daima egemen olan doğal haldir: Disiplin, otorite, toplumsal da yanışma, ödevin ve fe dakarlığın anlamı, kahramanca değerler ülkenin bekası için elzem şartlardır. Birleştirici olan ne varsa olumludur: güçlü bir devlet, her zaman toplumun hizmetinde olan bir birey, aynı azimle milli ihtişama doğru yönelen toplumsal sınıflar. Farklılığa neden olabilecek ne varsa ortadan kaldırılmalıdır. Aydınlanma felsefesi, doğal hukuk kuramı, enternasyonalizm, pasifizm, aynı şekilde burjuva sınıfı egoizmi ya da proleter egoizmi ortadan kaldırılacaktır. Aynı şey demokrasi için de geçerlidir: demokrasi, burjuvazinin sınıf çıkarlarının ifadesinden başka bir şey değildir.Marksist sosyalizme gelince, proletaryanın sınıf çıkarlarına hizmet etmek için milli gövdeyi özünden boşaltmak eğilimindedir. Son olarak, proletaryanın alınyazısını düzeltmek bahanesi altında, burjuva demokrasisiyle ittifak kuran reformist sosyalizme gelir. Bu siyasetçiler ittifakı, der Corradini, günümüz demokrasisinin en büyük yalanıdır. Corradini liberal ve çıkar demokrasisinin karşısına bir "halk idaresi" çıkarır; çıkarcılığın, plütokrasinin ve "sınıf asalaklığı"nın karşısına, doğal hiyerarşilere dayanan bir düzen ve otorite rejimi çıkarır. Bu rejim, herkesin refahından sorumlu olan bir üreticiler rejimi, sınıfların işbirliği rejimi olacaktır.
Faşizmin ilk biçimi, milliyetçi sosyalizmin yeni bir sentezi Fransa'da ortaya çıkacaktır. Barres "milliyetçi sosyalizm" terimini kullanacak olan Avrupa' daki ilk siyasi düşünürlerden biri, belki de en başta gelenidir. Milliyetçi sosyalizm fikri bütün Avrupa' da çabucak yayılır. XIX. yüz yılın ikinci yarısında, proletaryanın yükselişinin ve sanayi devriminin ortaya çıkardığı uygarlık problemine yanıt verme niyetindedir. Oldukça çabuk, neredeyse her yerde, kuramcılar, toplumsal meseleye vahşi kapitalizmden ya da sınıf mücadelesinin sosyalizminden başka bir yerde yanıt bulunabileceği düşüncesini destekleyeceklerdir. Milletin bekasının, proletarya ile toplumsal gövdenin bütünü arasında bir barışı gerektireceği fikrine dayalı çözüm, yüzyıl dönemecinin Fransa'sında Barres, XX. yüzyılın ilk on yılının İtalya'sında ise Enrico Coradini tarafından ortaya sürülmüştür.
"Öncelikli olarak İtalyanlara, ülkelerinin maddi ve ahlaki anlamda proleter bir milletten oluştuğunu anlatmak gerekmektedir; ardından, tıpkı sosyalizmin işçilere sınıf mücadelesinin ilkelerini anlattığı gibi uluslararası savaşın zaruriyetini öğretmek gerekir ve nihayet proletarya ile millet arasında barışı tesis etmek gerekir"
Başka bir deyişle, öngörülebilir bir gelecekte kapitalizmin yerine koyulabilecek hiçbir şey yoktur. Bu sonuç, savaş yılları boyunca ve ateşkesi izleyen senelerde bütün ağırlığını hissettirecektir.
1905 birliği aslında Alman sosyal demokrasisinden biraz farklı reformist bir partiyle sonuçlanmıştır- olsun, söz konusu revizyonizm liberal ve demokratik değerlerin meşruiyeti kadar, liberal demokrasi oyun kurallarını da kabul eder. Aslında yalnızca varolan düzenle bir uzlaşı değil, bu düzenin prensiplerinin kabulü de söz konusudur. Bu yüzyıl başında, Batı Avrupa sosyalizminin büyük bir çoğunluğu kapitalist rejimin ve burjuva toplumunun sürekliliğine boyun eğer.