Genç hükümdar, her büyük zeka gibi yarını düşünerek uyandı. Dün, onun için rüyalar zincirine takılan bir halk olup kuvvetli bir mana ifade edemezdi. Hareket, hayat ve şeref yarında idi.
O, çamurdan bir beyin taşıyarak yaşamış ve nihayet çamura yuvarlanmış bir kafa idi. Taç arıyordu ve aradığını bulmak için düşman ayakları altında sürünüyordu.
İstanbul’u dedi, köylük tacını çıkarıp bir şehir yapan, payitaht haline koyan Kostantin’di değil mi? Aynı şehri kendi hayatıyla beraber kaybeden Kayser’in adı da Konstantin. Bu tesadüfün garabeti ikinci bir tesadüfle çoğalıyor. Çünkü ilk Konstantin gibi şu son Konstantin’in de anasının adı Eleni’dir.
…
Fatih ve orada bulunanlar, Osmanoğullarından İstanbul’a, orduları yenerek, kaleleri devirerek, donanmalar yakarak giren ilk hükümdar gibi 469 yıl sonra -düşman orduların himayesine sığınarak, düşman donanmalarından barınacak yer arayarak kaçacak son hükümdarın da Mehmet adını taşıyacağını tahmin etseler, edebilseler acaba ne yaparlardı?