Olanı anlatandan ziyade, anlatırken yeniden yaratan anlatı, kendinde bir olayı değil, anlatıcıyı, özneyi önceler. Öznenin aktarma, anlatma, hikayeleme biçimine de önem atfeder.
Fransız Devrimi’ndeki Jakoben egemenliği döneminde, Stalin’in otoriteyi ele geçirme mücadelesinde, Almanya’da Nazi politikalarının uygulanmaya konulmasında veya İran’da Ayetullah Humeyni’nin zaferi ile sonuçlanan süreçte yönetici elit hükmetmeyi, güçlülüğü, merkezi otoriteyi ve yönetici iktidarı eril olarak, dişili ise düşman, dışarıdaki, yıkıcı ve zayıf olarak meşrulaştırmaları gibi. Ayrıca bu kabullerini kadınlara hadlerini bildiren yasalarla (kadınların siyasi katılımının yasaklanması, kürtajın yasadışı ilan edilmesi ve annelerin ücretli işlerde çalıştırılmasının yasaklanması vb.) yazılı hale getirmeleri gibi.
Feminizm'in toplumsal cinsiyet terimine yönelişi siyasetten kesin bir kopuştu ve bu yöneliş kendi kimliğini kazanmasına neden oldu. Çünkü toplumsal cinsiyet doğrudan doğruya bir ideolojik amaç taşımayan nötr bir terimdir.
Kadın tarihçiler, kadınları tarihe yazarak ve kadının hakkı olan yeri almasını sağlayarak tarih disiplinini kökten değiştirebileceklerdir.
Daha önce tarihin görmezden geldiği kadınlar da tarih sahnesine kazandırılmalıydılar. Feminist tarihin asıl rolü, kadını özneler olarak üretmek değil, bu üretimin araç ve etkilerini araştırmaktır.
20. yüzyılın sonlarına doğru “kadınlar” teriminin beyaz, Batılı, heteroseksüel kadınları ifade ettiğini fark eden feministler, öz eleştiri yoluna giderek kadınların kendi aralarında da bir takım farklılıklara sahip olduklarını dile getirmeye başlamışlardır.
Olayların kaydını tutmak bile bir seçme ve yorumlama ameliyesidir. Dolayısıyla her türlü tarih yazımı geçmişin yeniden “kurgulanmasından” öteye geçemez.
Anlamlarındaki ve pratiklerindeki birçok değişikliğe rağmen, liberal demokrasinin söylemsel hegemonyası sürmektedir ve feminizm de onun celiskilerinden biri olarak kalmıştır. Kendisine çelişki diyerek dikkat çeken Feminizm, iktidar ilişkilerini düzenlemek için cins farklılıklarının kullanılma biçimini sorgulamıştır
Eğer yorumlama bir kökende saklı olan anlamın yavaşça açığa çıkarılması olsaydı, insanlığın gelişimini sadece metafizik yorumlayabilirdi. Fakat yorumlama kendi başına özsel bir anlam taşımayan bir kurallar sistemini- bu sisteme bir yön dayatmak, onu yeni bir istence yöneltmek, farklı bir oyuna katılmaya zorlamak ve ikincil kurallara tâbi kılmak için- şiddet ve sahtekarlıkla sahiplenmek ise insanlığın gelişimi bir yorumlar dizisidir. Soykütüğünün rolü onun tarihini kayda geçirmektir.