Aile yoluyla "kadın" ve "çocuk" kategorileri, emeği ve kişiliği yalnızca "erkek" kategorisi yoluyla tanımlanabilen zayıf, bağımlı varlıklar olarak oluşturulur.
Hegel’in, erkeğin en önemli yaşantısının devlet, bilim, savaş, çalışma olduğu yönündeki görünüşü erkek kimliğinin temelini oluşturmaktaydı.
(bunlar onu dış dünya ile ve kendisi ile karşı karşıya getiren faaliyetlerdi)
1960’larda yeniden ortaya çıkışından beri, kadın tarihinde en güçlü kavramlardan biri ayrı alanlar nosyonu olmuştur. Kamusal ve özel alan ayrımının kullanımı çok fazla karışıklığa neden olmuştur. Kadınlar otomatik olarak özel ile ilişkilendirilmiştir. Yakın zamana dek, kamusal ile özel hakkındaki tartışmalar, toplumsal cinsiyet boyutunu tamamen göz ardı ettiği gibi, evrensel olanı da hiç sorgulamıyordu. Bu tartışmaların merkezine oturabilecek aile, akrabalık, evlilik ve ebeveynlik kurumları görmezden gelinmiştir.
Siyasal eylem olarak tanınan en azından kısmen erkeğe özgü olarak tanımlanan denk olabilir. Fakat yeni feminist sorular, siyasal olanın sınırlarını diğer çatışma alanlarını da kuşatacak şekilde genişletmişlerdir.
Böylesi yeniden tanımlamalar kamusal kadar özelinde sınırlarını kaldırmaktadır. Örneğin modern dönemlerde bazı kadınların ve aile gruplarının bir parçası olarak kalsalar da açıkça evlenmemeyi seçmiş oldukları ortaya çıkmıştır.
Bu olgu ve 19 yüzyılın sonlarından itibaren doğum sayısının bilinçli olarak sınırlamak üzere yapılan sessiz grev özel yaşam alanında bir tür kadın siyasetini temsil edebilir mi? Kadınlar kamusal alana daha açık bir biçimde girmekteydi.
Ancak iyi bir kocaya sahip olmakla 'gerçekten pislik' birine çatmak kaderin bir cilvesi olarak kabul edilirdi; tıpkı kadının ailesinin ayakta kalmasını kendi çıkarının önünde tutması gibi.