Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Fes Sözleri ve Alıntıları

Fes sözleri ve alıntılarını, Fes kitap alıntılarını, Fes en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Büyük kent yaşamının saygınlık kazandırdığı öğretilir insanlara ama köy düzenlerini kolayca unutmak zordur.
1826 tarihinde Türkiye'de sarık yasaklanmış ve yerine fes getirilmişti. 1925'de fes yasaklandı ve yerine fötr şapkalar ve kasketler aldı. Ve böylece Türk tarihinin ana konusu olan, batıya, Batılılaşmanın en son ölçümüyle, yani açık başla temsil edilen vaat edilmiş topraklara doğru büyük yürüyüşünde bir dizi şapka atlama taşı ve kervansaray sağladı.
Sayfa 35 - Koton KitapKitabı okudu
Reklam
Hemen hemen tümüyle Müslüman olan bu Ortadoğu ülkesinde yasal olarak üstsüz dolaşabilirdiniz ama fes giyemezdiniz. Bu düşünceler beni mecazi bir çıkmaz sokaktan aşağı hızla ve frensiz, göğüslerle fesler arasında kaçınılmaz bir kıyaslama yapmaya itti. Bana öyle geliyordu ki fes kadar özünde Türk olan pek az şey vardı; bu ülkeyi en az temsil edecek şeyse göğüslerle kaplı kumsallardı. Bunlardan biri teşvik edilirken diğeri yasaklanmalı mıydı? Türkiye kendisini feslerle olduğundan daha mı rahat ediyordu göğüslerle? Sanki ülkenin sürekli kimlik arayışı -Doğu ya da Batı, Müslüman ya da laik, gelenekçi ya da liberal- bu iki karşıt nesnede ve bunların şekil olarak bile birbirine benzeyen simgesel taşıma kapasitelerinde özetlenmiş gibiydi. Pembe ten mi, mor çuha mı?
Sayfa 29 - KOTON KİTAP
Eski yakınlıkların sıcak beklentisi kısa zamanda azalarak boş bakışlar ve bomboş binalara dönüşür.
Sayfa 203 - Koton KitapKitabı okudu
Tek bir minare ya da arada bir rastlanan kireçlenmiş tuğla duvarlar gibi sıra dışı yapılar da vardı. Ancak gerisi, inanılması zor bir volkanik tabiat boyunca akşamın son ışıkları altında yerbilimsel bir fantezi, kesinlikle erkeklik organını andıran bir manzara oluşturan, lav, rüzgâr ve zamanın ürünü belki otuz metre yükseklikteki sonsuz külahlardı. Turist broşürleri, bu çok göze batacak kadar açık olan sıfatı kullanmaktan kaçınma çabalarıyla sözlükleri tüketmişlerdi -"ay manzarası", "unutulmaz" ve "yontulmuş" sözcükleri altına bakın- ama en sonunda kaçınılmaz olana boyun eğmişlerdi ve "penis" sözcüğü Kapadokya gezi kılavuzlarının en erdemli geçinenlerine bile sızıvermişti usulca. Hıristiyanların penisle arası fazla iyi olmamıştı hiç ama her taraftaki bu muazzam yumrulu kumtaşı sütunlara rağmen sevmişlerdi Kapadokya'yı. Burası yedinci yüzyıl Hıristiyanlarına gerçekten de pek terbiyesiz bir manzara gibi görünmüştü herhalde. Bu yerbilimsel seks âlemi arasında yerleşebilirler miydi sahiden? Yerleşebilirlerdi ve de yerleşmişlerdi; zulümden tavşanlar gibi kaçtıklarndan burada penis konusunun kendilerini caydımasına izin vermezlerdi ve zulüm, yedinci yüzyıl Hıristiyanları için alışılmış bir şeydi.
Sayfa 171 - KOTON KİTAP
Yozgat otobüs garajına varmak hayal gücümü panik içinde aşırı hıza sevk etmek gibi güçlü bir etki yaratmıştı, o kadar ki garajdaki otobüs firmalarının camlarına parlak renklerle yazılmış varış istikametleri umut ve tarif edilemez güzellik mesajları yayıyordu adeta. Yozgat'ı gördükten sonra yaşamımın geri kalanında bana yuva ve sığınak olacak, daha önce görmediğim ama hayatta isteyebileceğim her şeye sahip olduklarından şüphe duymadığım o uzak kentlerin düşüncesiyle neredeyse ağlayacaktım. Yozgat'ı derhal ve bir daha dönmemek üzere terk etmemi yalnızca iki genç adamın nazik soruları engelledi. Yanıma takılıp şehre kadar eşlik ettiler ve geçirdiğim bu kriz süresince ilgilendiler benimle. Çok naziktiler; belki de haberim olmadan kente ilk giren denizaşırı turist olarak belirlenmiştim. Burayı evleri olarak adlandıracak kadar şanssız olanlar dışında hiç kimsenin Yozgat'ta durmak için bir nedeni olmamıştı.
Sayfa 156 - KOTON KİTAP
Reklam
Kestane ve çam ormanları arasından tırmanmaya devam ettik, karla buzun gölgeler arasında kesintisiz uzandığı kuzeye bakan yamaçları zikzaklar çizerek tırmanırken Ahmet'in arka koltuğa iki tüfek attığını fark ettim. "Peki, ne avlıyoruz?" diye sordum ona. "Kürtleri." Türklerle Kürtler arasındaki düşmanlıklar ve ülkenin güneydoğusunda devam eden karışıklıklar konusunda biraz bilgim vardı. Ama İstanbullu gençlerin kuzeybatıda haftasonu sporu için tüfek hazırladıklarında Kürtleri hedeflediklerini bilmiyordum. "Sık sık Kürt vurursun öyle mi?" "Ah, evet; kışın etraftadır çoğu. Tavuklarımızı çalıyorlar." Tavuk çalmak anlaşılması güç bir bölücü eylem gibi görünmüştü bana. "Tavuk çaldıkları için onları vurmanıza izin var yani?" "Ah, evet. Geyikler ender bulunur. Onları vurmayız." "Ama Kürtleri vurursunuz." "Evet." "Ama neden?" "Söyledim ya!" diye öfkeyle haykırdı Ahmet. "Tavuklar!"
Sayfa 65 - KOTON KİTAP
Avrupa yakasına yaklaşırken dönüş yolculuğu için vapura binmek üzere rıhtımda toplanmış kalabalığı seçmeye başladım. Çantalar ve kalın paltolar kendilerine yer bulmak için itişip kalkışıyorlardı; şehri ilk kez bu insanların gözüyle görmekte olduğumu fark ettim. İstanbul'un efsanevi manzaralarını önemsemeden şehrin karşı yakasına, durmak bilmez bir
Sayfa 214 - KOTON KİTAP
" Gerçekte düşünceleri ne olursa olsun, hiç kimsenin bu sınıf kavramını toplum içindeyken ciddiye almazmış gibi davrandığını söyledim."
Sayfa 287 - Koton KitapKitabı okudu
Bir plakada Atatürk’ün şu sözleri yer alıyordu: “Bana göre diktatör,insanların iradesi üzerinde baskı kurandır. Benimse dileğim kalpleri kırarak değil kazanarak yönetmektir.”
Sayfa 146Kitabı okudu
Reklam
Eski yakınlıkların sıcak beklentisi kısa zamanda azalarak boş bakışlar ve bomboş binalara dönüşür.
Sayfa 203Kitabı okudu
Yazar Patrick Leigh Fermor 1935'te Tuna Nehri üzerinde, Romanya, Bulgaristan ve o zamanlar yeni palazlanan Yugoslavya'nın buluştuğu noktada yerleşik bir adaya ulaşmıştı. Adanın Adakale diye Türkçe bir adı vardı. Tuna'nın akıntısı adayı Osmanlı'nın gerilemesine karşı korumuş olduğundan Adakale o zamanlar saf Osmanlılığın bir ileri karakolu olarak kalmıştı. Tespihler, gül reçeli, nargileler, rakı, Leigh Fermor'un para ödeme teklifini reddederken yapılan ve dikkat çekici bir Türk işareti olan kısacık bir başkaldırış, peçeler ve fesler vardı burada. Leigh Fermor'un tanımıyla, "etraflarına yırtık pırtık sarıklar gevşekçe düğümlenmiş, solgun, erik renkli fesler".
Sayfa 160 - KOTON KİTAP
Yavaş geçen saatlerin sıkıntısını azaltmak için durmaksızın parmaklar arasında tespih gezdirecek, her bir plastik paket baloncuğunu bulup patlatacak zaman vardı Sivas'ta.
Sayfa 147 - KOTON KİTAP
İslam sembolü olan hilalin kendisi de MÖ 340 yılında Konstantinopolis'i (o zamanlar Bizans) ele geçirme çabaları Ay Tanrıçası Hekate tarafından bozguna uğratılan Makedonya kralının efsanesinden kaynaklanmaktadır. Efsaneye göre Hekate yüzünü peçeyle örterek kralı saldırı için gerekli ay ışığından yoksun bırakmıştır. Bu uzak kaynaklarda bile çağdaş İslam'ı izlemeyi sürdüren iki fikir yatar: Hristiyan Batı'nın sürekli tehdidi ve buna karşı kutsal koruma.
Sayfa 48 - KOTON KİTAP
1920'lerde Konstantinopolis'in İstanbul olarak değil, Gazi Mustafa Kemal olarak yeniden adlandırılması bile önerilmişti.
Sayfa 41 - KOTON KİTAP
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.