Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tarkovski, Bergman, Sokurov, Kubrick ve Wong Kar-wai

Filmler ve Rüyalar

Thorsten Botz-Bornstein

Filmler ve Rüyalar Gönderileri

Filmler ve Rüyalar kitaplarını, Filmler ve Rüyalar sözleri ve alıntılarını, Filmler ve Rüyalar yazarlarını, Filmler ve Rüyalar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Rüya kendi yasalarını yaratır; bu yasalar ne büsbütün insanın bilincine ne de büsbütün bilinçdışına aittir. Ne gerçekliğe aittirler ne de yadırgatıcı hale getirilmiş olanın alanına, yani mantığın olmadığı akıldışı bir alana.
Sayfa 30
Tarkovski'ye göre bu filmleri "yıldızları ve denizi seyrettiğimiz gibi, bir manzarayı hayran hayran seyrettiğimiz gibi seyretmemiz gerekir. Burada matematiksel bir mantığa yer yoktur, çünkü matematiksel mantık insanın ne olduğunu veya hayatın anlamının ne olduğunu açıklayamaz."
Sayfa 47
Reklam
Şayet filmlerinde manzaralar varsa, bu manzaralar geometrik değil "zihinsel manzaralar"dır. Olmayan bir ülkeye ve belli olmayan bir zamana bağlı bir "alanı" temsil eden ve hatta "düz çizgileri yok sayar" gibi görünen Stalker'daki "mıntıka"dır bunlar. "Kozmik okyanuslar" veya insanların -tıpkı bir khora'daki gibi- kendi anıları (veya rüyaları) ile yaşadığı, bir uzay istasyonu benzeri zihinsel manzaralardır.
Sayfa 48
Ingmar Bergman tüm filmlerinin birer rüya olduğunu söyler. Bergman’ı -bir rüya olduğunu söylediği- bu ya da şu filminde aslında hiç rüya göremiyoruz diye suçlamak da saçmadır. Filmin içinde rüyaları göremiyorsak, bunun nedeni filmin kendisinin bir rüya olmasından başka bir şey değildir.
Sayfa 48
İmaj ve Alegori: Tarkovski ve Benjamin
Benjamin'in alegoriye dair felsefesinde olduğu gibi burada da bir rüya olarak algılanan gerçeklik, ''normal'' gerçeklikten daha da gerçektir. Dolayısıyla, Solaris uzay istasyonunu dolduran ''yanılsamaya dayalı'' karakterler, uzay istasyonunun modern dünyasına geçmişten gelmiş olmaları bakımından birer alegoridir. Ama tarihselci ve rüyamsı nitelikleri, onları gerçekliğin kendisinden daha gerçek yapar. Bunun bir diğer örneği de Kurban'daki yanan evdir. Bu başlamak için dramatik bir sahne olabilir. Ama tam da aşırı dramatikleştiği anda, ona ''yeniden uyanırız'', çünkü yanan evin içinde telefon çalmaktadır. Sahne daha az dramatik, daha gerçek ve daha rüyamsı hale gelmiştir.
Bergman'ın rüya benzeri etkiler yaratmak için kullandığı ''psikolojik üst-izlenimler'' de benzer şekilde işler. Sözgelimi bir başkahraman kendi eylemlerini yeniden tanımlayarak ''Rüyamda kendimi uyurken gördüm, rüyamda rüya gördüğümü gördüm'' diyorsa veya birisi filmin bir sahnesinin ortasında ''bir uyanabilseydim'' diyorsa, bu açıkça öznel bir benliğin kendi için yadırgatıcı hale gelerek bölünmesine yol açar. Başka bir deyişle, filmin eyleyen ve anlatan öznesi nesneleşir...
Reklam
İmaj ve Alegori: Tarkovski ve Benjamin
Plotinos'un sanat fikri, Tarkovski'nin sinematografi anlayışıyla benzerlikler taşır, zira Tarkovski ''sinemanın temel unsurunun gözlemden kaynaklandığında'' diretir. Hayatın saf gözlemi sadece temaşa gerektirir ve hiçbir entelektüelizm -ister maddeci ister öznelci olsun, hiç fark etmez- buna müdahale hakkına haiz değildir. Hiç kuşkusuz, tam da bu nedenle, Tarkovski'nin anlayışı yine de ''gizemci'' gibi görülebilir.
Won Kar-Wai ve Kawaii Kültürü
Wong'un filmleri, Banana'nın romanları ve mangalar, Doğu Asya'nın tipik kültürel üretimleridir ve kapitalist bir ortamdaki yeni-hümanist hayatta kalma çabalarını ifade eder. Doğu Asya'da yaygın bir kaçınmacı kültürel deneyime dayanırlar. Bu deneyimde kültür, nesnelleşmiş unsurlar içeren gerçek bir dünya gibi görünmekten çok uzaktır. Ama yine bu deneyimde kültür, kendiliğinden ve yadırgatıcı bir şekilde kendine yeterli bir tarzda üretebilen bir rüya dili haline gelmiştir.
... Ama ''kişinin kendini yetiştirmesi'', İskandinav bağlamında sadece kurumsal değil varoluşsal bir nitelik de taşıyor gibidir. Öyle görünüyor ki bu, kişinin esasen kendi acılarıyla meşgul olduğuna ve ''etkilenme'' gibi konuları çok da dert etmediğine delalet eder (özellikle Bergman ve ona atfedilen popüler imaj örneğinde böyledir). Bu bakımdan Bergman İskandinav kültüründen kurtulmuş değildir....
Vahşet Sineması
Artaud için de gerçeklikten sanata geçiş, ''öğelerin, zorunluluğun derinden kavranmasına dayanan derin bir üsluplaştırma'' aracılığıyla meydana gelir. Artaud şöyle düşünür: ''Yaşadığım sırada yaşamakta olduğumu hissetmem. Ama oynarken, tam da oynarken, var olduğumu hissederim. Gerçekliğin rüyasına inandıktan sonra, tiyatronun rüyasına inanmamı ne engelleyebilir ki?''
182 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.