En Eski Flu kitaplarını, en eski Flu sözleri ve alıntılarını, en eski Flu yazarlarını, en eski Flu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Aydın'nın #flu diye bir kitabı olduğunu.. (sonradan dost olduklarını öğrendiğimiz)
İrfan Yusuf İlter'in #BenKimim adlı kitabında geçmesiyle öğrendik.
#BoraÇiftçi romanına Asi karalterinin yolculuğuyla başlıyor. (ki yazarın kendi hayatından esinlenerek yazdığını düşündüren bazı ortak yönler var. Karakter ile yazar arasında..) Asi
"Akıp giden zamandan geriye kalan tek somut kanıt akrep ile yelkovandır," dedi kendi kendine... Yalnızlığı ile ilişkilendirdi bunu ve kendine haklılık payı çıkarmaya çalışan tüm biçare yalnızlar gibi haklı olabileceği ihtimalini de düşündü içten içe.
...hissetmiyordu, bir amacı yoktu, yetişmesi gereken bir yeri ya da kaçırması gereken bir fırsatı da yoktu. Boşlukta duran her şey gibi sallanıyordu Asi. Sadece sallanıyordu... O’na göre doğumu ve ölümü planlanmış bir canlı sadece süreyi doldurmalıydı ve vakti geldiğinde de kapıyı çekip çıkmalıydı. Asi iyi bilirdi; kapıyı çekince, ardında kalındığını.
Öğütler ortalama makullükteki insanların yol haritalarıdır. Daha önce tecrübe edenlerce verilirler ve tecrübe etme zahmetine katlanmak istemeyenlerce de uygulanırlar. Eğer suyun berraklığına ufacık da olsa bir leke sürülmüşse suyun rengi artık kendinde değildir. Neye bulaşırsa onu akar. Neye karışırsa o kokar. Yapılması gereken ya da ortalama kanaatlerce belirlenmiş tüm iyilerin yolu en az bir kere öğüde uğramıştır. "İnsanların doğumlarından beri bir ustalık belgesi gözetmeksizin yaptıkları ve ücret almadıkları en yaygın meslek; ÖĞÜT PEZEVENKLİĞİDİR!"
Kadınlar olması gereken zamanlarda olmadıklarında etrafı derin bir sessizlik kaplar. Her erkek bir kadına muhtaçtır kimi zaman. Nerede bir deniz yoksa orada dert vardır. Nerede bir deniz yoksa oranın insanları yabani öfkelerin dallarını yeryüzüne sarmıştır. Kadınlar denizleridir insanlığın. Kadınlar dalgalarıyla ölünesi güzellikteki gerdanlarını ne zaman bir yalnızlığa açsa, bir yerlerde şiir yazılıyordur ayrılığa dair.
Yalnızlık; anlatılamayacak kadar büyük ve anlaşılamayacak kadar da asildi, ona göre. Bilinçli bir tercih;masum bir tanımlama olarak kalıyordu onun için. O haklı bir başkaldırı olarak görüyordu yalnızlığını.
Yaşayamadıklarının, yapamadıklarının, yaşamak ve yapmak istediklerinin, "neyin eksik ki" sorularının, "çok şükür keyfin yerinde" cilerin ve daha birçok şeyin kendini doldurup, kendinden taşmasını beklemiş ve de bekleyiş nihayete ermişti o sabah...
Yaşamak bencilliği gerektirir. Yemek yemeden yas tutamazsın, susuz kalarak gözyaşı dökemezsin. Bunların hepsini kusursuz olarak yerine getirsen bile ömür boyu acıyla beslenemezsin. Sana beyninin en büyük ihaneti belki de budur. Kaybettiklerini unutturmak. Kaybettiklerine alıştırmak.