“Yüzleşme ahlakı, ahlakın bir başka şeye indirgenmeksizin açığa çıkabildiği en temel tecrübe biçimidir. Yüzleşme ahlakı derken Levinas’ın yaptığı gibi ‘yüz’ kelimesini merkeze aldığımızda, ‘Bu yüz, kimin hangi yüzüdür?’ sorusuyla karşılaşmaktayız. Öte yandan Gazâlî, bir filozof, kelamcı ve sufi olarak ‘yüz’ ile en temelde Tanrı’nın yüz (vech, nur)’ünü anlıyorsa, esmaü’l-hüsna (Allah’ın isimleri yani yüzleri) bağlamında, hala benzer bir soru karşımıza çıkabilir: Allah’ın hangi yüzü (vech)? Buna karşın ‘yüzleşme ahlakı’ derken ‘tarihsel hadise’ (event, ereignis) olarak ‘yüzleşme’yi mi merkeze almalıyız? Yoksa doğrudan ‘Ahlakın kendisine ait (metaforik anlamda) bir yüzü var mıdır?’ sorusunu mu sormalıyız? Etik başlığı altında yazılan felsefi yazılar, kısmen ‘ahlakın kendisine ait bir yüzü var mıdır?’ sorusuyla ilişkili görülebilir. Ancak bildiğim kadarıyla ‘Ahlakı bir yüz olarak nasıl tecrübe edebiliriz?’ sorusu henüz derinliğine sorulmuş değildir.