Ne adam kadını kendine çekmişti ne de kadın onu, bir fırtınadan kenetlenmişçesine birbirlerinin içine geçmişlerdi, birlikte ve iç içe dipsiz bir bilinmeze doğru düşüyorlardı ve oraya inmek tatlı ve bir o kadar da yakıcı bir şuursuzluktu.
Gelgelelim bu duygu selinin derinlerinde, genç adamın ruhunda direnen bir şey vardı, taşa benziyordu, kaldırılmamış, temizlenmemiş, duygularının özgürce akabilmesi için oradan alınması gereken bir şeydi.
Aldatmacanın üst üste yığılmış bütün sahte kirişleri yüreğinin üzerine çöküvermiş ve kalp kasında meydana gelen ani bir seğirmeyle onsuz kalmanın düşüncesinin bile onu acıyla, ölüm benzeri bir duyguyla paramparça ettiğini hissetmişti.
Aşk çok ısrarcı olursa, bir an gelir ilmek ilmek dokunmuş tırtıl yuvasını deler, yükseklerden en derinlere doğru yuvarlanır ve ürkmüş yüreğe var gücüyle çarpardı.
Aşk, bir cenin gibi bedenin karanlıklarında acıyla dönüp durmaktan kurtulduğu, nefes ve dudak aracılığıyla kendini zikir ve itiraf edebildiği zaman gerçek aşktı.