Aşk-ı mecâz hakikate köprüdür. Bir insan sevebilmeli. Neyi? Neyi olursa olsun. İnsan olsun, hayvan olsun, çiçek olsun. O sevgi seni hakikate götürebilir, köprü çünkü. Bir çiçeği sevdin, peki bunun sahibi kim, yaratıcısı? Seni oraya götürür o çicek. Hayvan da öyle, insan da öyle İşte Mecnûn diyor ya 'Leyla Leylâ' derken... Vakta ki vuslât, "aa" diyor Mecnûn, 'Ben seni değil, senin perdenin arkasındakine meğer ar haslet o, dürtü İtyanaşık olmuşum. Siliniveriyor, illâ Mevlâ'nın aşkı kalpte tulû ediyor. Leyla Leyla derken Mevla'yı buluyor. Mecâz-ı aşk hakikat-i aşa köprü oluyor..
Bütün enbiya, evveli Adem son Peygamber Efendimize kadar yüzbinlerce peygamber gönderilmiştir. Hepsindeki nur, enerji Allah'ın nûrudur. Ampuller ayrı ama nur bir, Allah bir. Bu nur her yaratılan insanda var, müslim, gayr-i müslim. Ama bir kısmında aşikâr bir kısmı ampul sağlam ama maalesef enerji kapalı. Biz istiyoruz ki o nur herkeste zahir olsun, her insan öteki insanlara yardımcı olsun, onu aydınlatsın, istiyoruz, öyle istiyoruz. Ve insana yakışan da o, 'hayru'n-nas men yenfeu'n-nâs.' Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "İnsanların hayırlısı insanlara yararlı olandır. İnşallah öyle olalım, öyle yaşayalım. O Allah'ın nûrunda bir olalım.
Muharrem ayı girince eskiden sofralara su konulmazdı, pek az su içilirdi. Hele hele kana kana içmek adeta yasaktı. Günümüzde de pek çok evde uygulanmaktadır. Az su içmek Hz. Hüseyin'e bir saygı ifadesidir. İslâm'da mâtem üç gündür. Eğer sürekli mâtem tutulmak gerekseydi Hz. Peygamber'imizin ardından her gün mâtem tutmamız gerekirdi. Hz. Hüseyin'in şehit edilmesi kuşkusuz dünyanın en iğrenç en vahşi cinayetidir. Tüm müslümanların yüreğini dağlamıştır. Ancak her yıl 10 Muharrem'de dövünme, feryad u figân edinme bu acıyı hafifletmez. Büyüklerimiz ne güzel söylemiş 'Yezid'e lânet etmektense Hz. Hüseyin'e salavat getirmek yeğdir.' Cenâb-ı Allah ümmet-i Muhammed'i o büyük şehidin şefäatine nâil eylesin."
Ey meded ey Fahr-i âlem rahmeten li'l-âlemîn
Mücrimim ihsâna geldim yâ Şefia'l-müznibîn
Hayra a'mâlim mi var yazsın kirâmen kâtibîn
Yâ Resûlallâh meded senden meded
Dergehine yüz süren bîçâreler âbâd olur
Dûzah-i berzahda kalmaz cümlesi âzâd olur
Sen Hudâ mahbûbusun bize ancak imdad olur
Yâ Resûlallah meded senden meded
Ben hevâ ile riyâ-yı nefse ettim iltifat
Ancak ümîdim sanadır gayri kârım seyyiât
Ne olursa senden olur bana fahr-i kâinât
Yâ Resûlallâh meded senden meded
Tevbeler olsun ilâhî etme cürmümden hitâb
Atıf kemter kulunda cümle isyân bî-hesab
Gel Habîbi'ne bağışla kıl duâmı müstecâb
Yâ Resûlallâh meded senden meded
Kemal Paşazâde. Padişahın muhâfız bölük komutanı. Edirnekapı'da medfûn. Müftiyyü's-sekaleyn; yani hem cinnilere, hem insanlara müftü. Ama ilk vazîfesi pâdişâhın muhâfız bölüğü kumandanı. Babası da askermiş, paşaymış; paşazâde.
Efendim bir gün padişahın otağına şeyhler gelmiş, âlimler gelmiş. Padişah her birerlerine ayağa kalkmış.
Efendim bu hikâyeyi rahmetli Cemaleddîn Server Revnakoğlu'ndan dinledim, Allah rahmet eylesin. O anlattı.
Bir Tevfik efendi varmış, hâli vakti yerinde. Anne ölmüş, baba ölmüş, alkolik olmuş bu Tevfik efendi. İspirto içmeye başlamış. Ne ev kalmış, ne yatak yorgan, bir hanın bodrumunda hasır üzerinde yatıyor.
Bir gün böyle velâdet