Rabindranath Tagore anlatmak istediklerini tam manasıyla anlamak zor, fakat yazdıkları insanı farklı, karmaşık düşüncelere sevk ediyor.
SEVDİM. Okumanızı tavsiye etmeliyim :) ne
de olsa sıradanlıktan çok uzaktı..
Bu hayatın eşiğini ilk geçişte, o ânın farkında değildim.
Gece yarısı, ormandaki bir tomurcuk gibi beni bu muhteşem esrara açan hangi kudretti!
Sabah ile ışığa bakınca, bu aleme yabancı olmadığımı, annemin vasfında isim ve şekli olmayan meçhulün beni kolları arasına aldığını bir an içinde anladım
Aynı şekilde, ölümde de o meçhul bana daim așinaimiş gibi görünecek ve madem ki bu hayatı seviyorum, biliyorum ki ölümü de seveceğim.
Annesi bebeği sağ gögsünden uzaklaştırınca ağlamağa başlar, ama kendini sol göğüste bulunca teselli olur.
Köy yolunda kapı kapı dilenerek gitmekteydim ki o anda muhteşem bir hayal gibi, uzaktan altın araban göründü ve ben bu Sultanlar Sultanı kimdir diye merak ettim.
Ümitlerim yeniden canlandı ve kendi kendime kötü günlerim sona ermek üzere dedim ve istenmeden sadaka verilsin, mücevherler hertarafa saçılsın diye durup bekledim.
Önümde araban durdu. Beni gördün ve mütebessim arabandan indin. Nihayet ömrümün talihli anının geldiğini hissettim. O anda, sen birden sağ elini bana uzattın ve «bana verecek neyin var?» dedin.
Ah, bir dilendicen dilenmek için avuç açman, ne de şahane bir şaka. Şaşırdım ve bir an kararsız durdum, sonra torbamdan ufağın ufağı bir buğday tanesini çıkarıp sana verdim.
Ama gün sonunda, yere torbamı boşaltıp, değersiz şeylerin içinde küçüğün küçüğü bir altın zerresi bulunca şaşkına döndüm. Acı acı ağladım ve keşke sana her şeyimi vermeye cesaretim olsaydı diye yandım.
İnsan seni bilince, o zaman yabancı diye biri yoktur, o zaman tek kapı kapalı değildir. Ah, çokluğun oyununda bir olanın temasının bahtiyarlığımı asla kaybetmiyeyim; bu duamı kabul eyle.