İnsanın içinde kelimeler biriktikçe daha çok konuşur sanırdım. Öyle değilmiş. Kelimeler biriktikçe artan suskunlukmuş. Üst üste yığıldıkça, yığın büyüdükçe, içinden seçmesi daha zormuş. Tam bir şeyler söyleyecekken uygun kelimeleri bulamamak sessizleştirirmiş insanı. Sonrası dilsiz bir öfkeymiş. Şimdi içimde söyleyemediğim kelimelerden bir dağ var. Bekliyorum. O dağın ardından neşeli bir ses yükselsin istiyorum. Siyah saçlarımı, ağaçları, evleri, şu taş yolları, kaldırımları.. sarıya boyasın. Sapsarı olsun her taraf. Ben söylemek istediklerime uygun kelimeler bulamazken, güneş benim yerime konuşsun. Şu kömür tozlarına bir şeyler söylesin. Şey desin mesela, şey. Neyse o bilir ne diyeceğini. Uzaktan, çok uzaktan bir çocuk sesi taşsın kulaklarıma. Sonra içli bir ezan getirsin. Göğsüm genişlesin. Kalbimde zehre dönen şu öfkem boğulsun. Hep gri bulutlara bakmaktan yoruldum artık. Bir tutam güneş ışığı kamaştırıversin gözlerimi. Belki o zaman elinde testisiyle bir kadın görünür. İçim cız eder. Bir şey denir burada ama. Neyse. Belki sonra gelir aklıma. Hep bu gri bulutlar örtüyor kelimeleri. Hep karanlık...