Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gök Tanrı İnancının Bilinmeyenleri

Günnur Yücekal Arpacı

Gök Tanrı İnancının Bilinmeyenleri Sözleri ve Alıntıları

Gök Tanrı İnancının Bilinmeyenleri sözleri ve alıntılarını, Gök Tanrı İnancının Bilinmeyenleri kitap alıntılarını, Gök Tanrı İnancının Bilinmeyenleri en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsan davranışlarının, eylemlerinin ve insanın ürettiği her şeyin arka planında onun değer yargıları, kavramlara ve varlıklara yüklediği anlamlar, kısacası kendine özgü olan dini yatmaktadır. Yani insanın ortaya koyduğu her şey, anlamlar dünyasının ve inanışlarının yansımasından ibarettir. Toplumların özünden çıkan inançları bilmek, insan yaşamının hemen hemen her alanını, ortaya çıkan olayların neden ve kökenlerini açıklamada ve tüm bunların sırrını çözmede elbette ki yardımcıdır. Hiç şüphesiz kabul edilmektedir ki; medeniyetlerin kaynağını dinler oluşturmuştur. Türk medeniyetinin kaynağının şifresini çözmek için de bu ilk kutsal inancın sırrını çözmek elzem görünmektedir.
Sayfa 8 - Çatı KitaplarıKitabı okudu
İsa başlangıçta; bir yanağına tokat atıldığında diğer yanını gösterecek kadar hoşgörülü ve sevgi doludur. Ancak iktidar kurulduktan ve sağlamlaştırıldıktan sonra aynı din, Haçlı Seferlerine ve Engizisyon Mahkemelerine kaynaklık etmiştir. İslamiyet'te de durum pek farklı değildir. İslamiyet'in başlangıcında, Mekke'de inen ayetlerde hoşgörü ve sevgi egemendir. Kurallar daha yumuşaktır ve herkese kucak açar. Hicretten sonra, Medine İslam Devleti'nin kuruluşu ile birlikte Mekke'deki hoşgörü yerini yavaş yavaş sertliğe bırakmış ve iktidar sağlamlaştıktan sonra savaş ayetleri inmiştir. Cihat, ganimet, şehitlik gibi kavramlar İslam devletinin güçlenmesiyle ortaya çıkmıştır. Dinler, egemen konuma geldikçe, tapınaklar yapılmaya başlanmıştır. Tapınaklar egemenliğin gücüne göre büyümeye başlamış ve devasa boyutlara ulaşmış. Her şeyi görmeye kadir Tanrının gözüne batırmak istercesine büyütülmüş, yükseltilmiş, abartılmıştır." Dinlerdeki bu değişikliğin nedenini ise yine H. Y. Biçen şöyle açıklar; "Bir dinin güçsüz durumdayken kendi varlığını koruyabilmesi ancak onun hoşgörülü ve herkesi kucaklayan yapısıyla mümkündür. Lâkin güçlendikten sonra iş değişecektir.
Sayfa 69 - Çatı KitaplarıKitabı okudu
Reklam
Ne sorarsın,Tanrı dağın yaşını!..? Tarih bilir destan bilir, şan bilir Şehit ruhlar bürümüştür başını Öc gününü, dökülecek kan bilir
Doğru bir tespit :)
Müslümanlaştıkça, Türk ulusuna ve kültürüne ait olan, onu tüm diğer uluslardan ayıran, ayırt edici semboller Türk'ün görünüş ve özünden yavaş yavaş silinmeye başlanmıştır. Bu da doğaldır çünkü İslam, milli bir din değildir.
Bir ulus öncelikle kendi yapısına, özüne, gelenek ve tarihine hatta varolduğu ve onunla şekillendiği coğrafyayla uyumlu bir inanç sistemi geliştirir. Daha sonra siyâsî, ekonomik veya askerî olarak kendisinden daha güçlü başka bir ulusun dininin sınırları içine girerek ruh dünyasının, güçlü olan ulusun dini tarafından feth edilmesine razı ya da mecbur olur. Başka bir ulusun dinî sınırlarını kabul noktasından hemen sonra tam bir değişim gösteremez ve yeni dinin içinde öncelikle bir ucube şeklinde var olur. Daha sonra kendine yeni ve baskın dinden bir entari diker ve zahirî olarak onunla bütünleşir. Bu aşamada Budist Türkler Lamaizmi, Hıristiyan Türkler Nasturiliği, Müslüman Türkler de Alevi-Bektaşi ve Mevleviliği kurarak, özlerinden çok ödün vermeden yeni dinde kendilerini var etmişlerdir. Bir sonraki aşamada ise ulus kendi mit, gelenek, inanç, değer ve özünden büyük oranda kopar ve sistemli bir hafıza kaybı ile başka bir ulusun inanç, değer, mit ve geleneğine geçerek din değiştirmenin son noktasına erişir. Talal Asad'm da dediği gibi "din aynı anda hem neden hem de sonuçtur," Din değiştirmenin son aşamasında artık karşımızda sadece yeni bir din değil yeni bir insan tipi de vardır.
Sayfa 35 - Çatı KitaplarıKitabı okudu
Tümen tümen bulutlar çökmüş Tanrı Dağı’na Alp-Er-Tunga kurulmuş asırlık otağına Mete buyruk veriyor yine yükselmiş tuğu Bürümüş çevresini yüzlerce Türk başbuğu Gültekin celadetle şahlandırmış atını Bilge kağan okuyor ırkının beratını Kür Şad girmiş önüne yalın kılıç erlerin Efendisiyiz diyor ölsek de bu yerlerin Ozanlar bir mahşerin bestesini çalıyor Baykal'dan esen yeller alnımızı yalıyor
Reklam
Akay Kine sünnetle ilgili şu bilgileri vermektedir: "Sünnetsiz halkların, sünnetli Arapları yenmesi çok kolaydır. Allah'tan Türklerde, Arap erkeklerinden daha yoğun bir erkeklik ruhu var. Sünnetle kessen de onlardan daha cesur, daha erkektirler. Sünnet, bizim gökle bağımızı keser. Sünnet yapıldığı zaman erkek hissetme başlangıcı yok olur. Erkeğin hissi kaybolur. Sünnet erkeklik ruhunu azaltır, erkeğin ruhundan keser. Ruhani hisler de azalır. O yüzden somut şeylere ve kadınlara bağlılık sünnetli erkeklerde daha fazladır. Sünnetli erkeklerin kadınlara bakışı çok kötü ama sünnetsiz erkek, kadına kötü bakmaz. Onun sadece maddi varlığını görmez. Sünnetli erkeğin Gök ile bağlantısı kesilir, kadına yerden bakar. Sünnetsiz erkek, kadına Gök'ün gözüyle bakar. Sünnetle erkeğin askerlik hissi de gider; idealler ile bağı da kopar. Savaş yapsa dahi bunlar ideal uğruna değil maddi değerler uğruna yapılan savaşlar olur. Araplar hep korkaktır. Araptan asker olmaz çünkü onlar ezelden beri sünnetlidir. Sünnetin İslam ile alakası yoktur. İslam'dan çok önce başlayan, cahiliye devrinde de devam eden bir Arap âdetidir. Sünnet, Türk'ün varoluşunda yenidir. Türk'ün fıtratını bozması zaman alacaktır. Belki de çok yeni değiştirmeye başlayacaktır Türk erkeğini. Yavaş yavaş sadece somut için savaşacaktır Türk."
Herder şöyle der: Milli topluluklar eşi benzeri olmayan, kendilerine özgü oluşumlardır. Özlerini unutmuş bir gerileme sürecine girmiş olabilirler ama bu eski doğal, otantik hallerine dönmeyecekleri anlamına gelmez
Hazır mısın? Has unumla, öz suyumla kardığını ... ! Teknelerden taşmaya hazır mısın? Som yürekler ateşiyle yakılan Fırın kızdı. . . Pişmeye hazır mısın? Bahar geldi. Ey bahtımın cemresi. . . ! Gönüllere düşmeye hazır mısın? Bin derdimin dermanı soylu neşter . . . ! Kör çıbanlar deşmeye hazır mısın? Işıdı gün, göründü yol menzile . . . "Benli Boz"um ! Koşmaya hazır mısın? Atan, deden dağlar, deryalar aştı ... Sen, kendini aşmaya hazır mısın? Elin olsun göklerin alt katı. . . Sen Arş'a doğru uçmaya hazır mısın?
Her Türk kurdun anlamını iyi bilmelidir. O, her zaman koruma amaçlıdır, savaş gibi zamanlarda evin baş köşesine konur ve o agresifliğin simgesidir. İnsan için ise, her zaman agresif durumda olmak yıpratıcıdır. Dört çeşit kurt vardır; Ak, Kurt, Kara Kurt, Gök Kurt ve Kızıl Kurt. Ak, Kurt aklığı, iyiliği temsil eder. Kara ise tam tersidir. Gök Kurt, Tanrı ile gök ile bağlantı­lıdır. Kızıl Kurt, güçsüz ve kötüdür. Kişinin arkasından gelir ve onu arkasından öldürür. Yüze değil kişinin arkasından konuşan kişiye biz Kızıl Kurt deriz. ”
213 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.