”Batı” diye diye bahtımıza, büyüklüğümüze, nâm üstünlük hasletlerimize kıydık. . . O batı, çok kez, şehvet diyerek kendi insanlığına da kıymıştır. Çünkü yüce aşkları, asırlar Önce Avrupa’ da da Cervantes’ler, ”Tristan’lar benimsiyor ve yaşıyorlardı. Biçare Batı, önce kendini, sonra da taklitçisi olan bizleri adamlıktan, romantizmden, sevdalardan çıkarıp şehvet robotlarının egemenliğine terketmiştir. Kız arkadaşım ayartıp yatağa atan delikanlıda aşk olur mu? Kendisinin, çocuklarının geleceğini bir pula satan kadın, ulvîleşir mi?
O biçim ilişkilerde, şiire, türküye ilâhî aşka, yüce Allah’ın cemâlini düşünmeğe bir kabiliyet aranması mümkün müdür, nasıl imkân buluna?
”Kişinin hüsnü, edebidir. Hasîs olma ki haset; ruh-i insâni'yeyi dereke-i sâfilîne ulaştıran bir vesâittir'. Cömert ol. Çünkü cömertlik bir civân-ı mertlik şiârıdır. .. Sâhî, Allah’ın sevdiği, mümsîk ise Hakk’ın düşmanıdır. .. Filânın oğluyum, filân yere müntesibim diye bir da’vada bulunma. Zâhirî edebin ma’nevi kemâlin âyinesidir. Bir şişeye ne korsan onu gösterir.
Bir kimseye bir şey tavsiye edeceğin zaman evvelâ nefsine tatbik et, kabul eder ise halka da söyle. Nefsinin kabul etmediği bir şeyi başkalarına söylerken Allah’tan utan..."
Meclis-i Cem kurulaldan olagelmiş elbet
Câmdan sonra birer bûse verilmek âdet
Bari sen ey nigeh-i hasret edip bir cür'et
Şunı bir söylesen olmaz mı kadeh-kâre acep?(Nedim)
Buna rağmen nükteler, incelikler zerafetler kumaşına kat kat sarılmış bu istekler, kişiyi şiirin zirvesine çıkararak hayranlıktan mest etmektedir.
Nasıl bakalım?