Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönül Sohbetleri Cilt 4

Sabri Tandoğan

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Başkan Kennedy Teksas’da vurulduğu gün, cebinden o gün söyleyeceği nutuk çıkmıştı. Nutukta İshak Peygamberin bir sözü bulunuyordu. “Yol uzun, yük ağırdır. Bu yükle, bu yola kat­lanamazsınız. Yüklerden kurtulunuz.”
Azize Anne anlatmıştı, bir gün beş arkadaşıyla beraber o zamanlar Hacıbayram’da oturan bir veli hanımı ziyarete gider­ler. Otururlar, hâl hatır sorulur, sohbetler edilir, biraz sonra öğle ezanı okunur. Efendim derler bize müsaade, ev sahibi hanım, katiyen olmaz der, önce namazımızı kılacağız, sonra Allah ne verdiyse beraber yiyeceğiz. Öyle ısrarla
Reklam
Hz. Ömer’in misafiri geldiğinde, devletin mu­munu söndürerek, cebindeki mumu yakmasındaki sonsuz ince­liği idrak edemeyenler hem kendilerini, hem ailelerini, hem de toplumlarını felâkete sürüklerler. 
Birtakım küçük hesaplar uğruna, sürekli inançlarından taviz verenler, er geç o toplumun tokadını yemeye mahkûmdurlar. Bir inancın sahibi olmak, kolay iş de­ğildir.
Değerli Fransız yazarı Andre Mauriaus kültürü şöyle tanımlıyor; “Kültür; bilinen, öğrenilen, okunulan her şey unutulduktan sonra geride kalan şeydir.” Üzerinde yıllarca düşünülmesi gereken güzeller güzeli, inceler incesi bir tanım.
Bir gün yine Danıştay’daki odamda bir öğle tatilinde heyet­ten çıkmış dinleniyordum, kapı vuruldu, buyurun dedim. İçeriye yaşlı bir zat girdi. “Efendim,” dedi. “Dün gece televizyonda sizi dinledim ve kırıldım, siz dediniz ki herkes isterse yardım ede­bilir, imkânlarını olabildiği kadar başkalarıyla paylaşabilir. Bu sözleri dinleyince fena hâlde öfkelendim, ben nasıl yardım ede­bilirim, Vehbi Koç değilim, Sakıp Sabancı değilim, olacak iş mi bu? Bir emekli memur kendi ailesini bile zor geçindirirken baş­kalarına nasıl yardımcı olabilir?” Adama baktım, “Lütfen benimle gelir misiniz?” dedim. O zamanlar Kızılay’daki Divan Pastane­sinin karşısında bir simitçi duruyordu, oraya gittik. Simit tabla­sının iki yanında ufacık iki çocuk gözlerini açmış, sonsuz bir iştahla simitlere bakıyorlardı. Adama döndüm, bir simit parası istedim ve aldığım simidi iki çocuğa paylaştırdım. Çocuklar se­vinçten çılgına dönmüşlerdi, hem yiyorlar hem de yerlerinde duramayıp zıplıyorlardı. Gözlerindeki umut ışığı görülmeye de­ğerdi. Yan gözle adama baktım, o da heyecanlanmıştı. Göz­lerinden yanaklarına doğru iki damla yaş sızıyordu. Bana dön­dü, “Efendim,” dedi. “Bana hayatımın en büyük dersini verdiniz, demek ki hayır yapmak için ille de Koç veya Sabancı olmaya gerek yokmuş.”
Reklam
Hayatın Bütünlüğü
Bundan kırk yıl önce idi. O zaman emekli olan bir öğretmen hanımefendi anlatmıştı. Bundan diyor, otuz yıl önceydi. Öğret­men Okulunu bitirmiş, mesleğe ilk adımımı atmıştım. Bir okulda öğretmendim. Bir gün ders bitmiş, teneffüs zili çalmış, çayımı içmek için öğretmenler odasına gidiyordum. Oturdum. Biraz sonra bir hademe geldi. Efendim, dedi.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.