"Eğer sen de benim gibi biriysen sana seve seve sorarım, yok değilsen, sormaktan vazgeçerim.
Peki ben nasıl biriyim? Ben, yanlış bir şey söylediklerinde eleştirilmekten hoşlanan, başkaları
yanlış bir şey öne sürdüğünde, onların bu fikirlerini çürütmeyi seven ve eleştirmek kadar
eleştirilmekten de hoşlananlardan biriyim. Hatta diyebilirim ki, düşüncemin çürütülmesini daha
çok isterim; çünkü insanın kendini kötülüklerin en büyüğünden kurtarması başkalarını
kurtarmaktan çok daha iyidir; çünkü, bence, insan için en büyük fenalık, onun, tartışılan konu
hakkında yalan yanlış düşüncelere sahip olmasıdır. Dedim ya, eğer sen de benimle aynı durumda
olduğunu kabul ediyorsan, konuşmamızı sürdürelim; yok konuşmamızı burada keselim diyorsan,
keselim ve tartışmaya devam etmeyelim."
"Ben, öyle düşünüyorum ki Polos, suç işleyen ya da suçluluk duygusunu içinde
taşıyan bir insan, her zaman mutsuzdur. Üstelik, işlediği suçlar cezasız kalırsa ve yaptıklarının cezasını çekmezse mutsuzluğu daha da artar."
"Demek ki, kendimiz, ana babamız, dostlarımız, çocuklarımız ya da ülkemiz bir
haksızlık yaparsa, kendimizi savunma konusunda retoriğin hiçbir yararı olmaz bize.
Retorikten ancak, önce kendi kendimizi, sonra da ana babamızı ve dostlarımızı haksızlık yaptıkları her sefer suçlamak, suçumuzu gizlememek ve onu işleyen, ceza çekip sağlığa kavuşabilsin diye suçu açığa çıkarmak için yararlanılabilir. Retorik insanı, hem kendi kendine hem de başkalarına yılmadan karşı koymaya, sırf, iyi ve güzel uğruna, hem de acıyı hiç hesaba katmadan, hekimin kesip dikmesine ve dağlamasına katlanır gibi, gözü kapalı ve cesurca kendini ortaya koymaya zorlar. Eğer işlenen suçun cezası dayaksa, suçlu dövülür; hapse atılmaksa suçlu zincire vurulup hapse atılır; para cezası ise, ödetilir; sürgünse, sürülür; ölümse, öldürülür. Kendine ve yakınlarına karşı ilk tanıklık edecek yine insanın kendisi olmalı ve retoriği suçlarını itiraf ederek, kötülüklerin en büyüğü olan haksızlıktan kurtulmak için kullanmalıdır."
"Yasa, dünyanın, ölümlülerin ve ölümsüzlerin kraliçesi".^^ "Bu yasa", diye ekler, "en şiddetli hareketleri bile doğrulayıp, o güçlü eliyle her şeyi yönetir. Bunu Herakles'in yaptığı işlerden anlıyorum, çünkü onları satın almadığı halde..."
"Gerçekten anladım ki, bir ruhun iyi ya da kötü
olarak yaşadığını inceleyebilmek için, şu sende bulunan üç niteliğe sahip olmak gerekir: Bilgi,iyilik gözetme ve açık yüreklilik."
SOKRATES - Öyleyse tartışmamızı sürdürüp bir de şunu inceleyelim. Senin bilmek dediğin bir şey var mı?
GORGİAS - Evet, var.
SOKRATES - Peki, ya inanmak dediğin bir şey?
GORGİAS - Elbette var.
SOKRATES - Bilmek ile inanmak, bilim ile inanç sana göre aynı mı, yoksa farklı şeyler mi?
GORGİAS - Bence farklı şeyler Sokrates.
SOKRATES - Böyle düşünmekte haklısın Gorgias. Bunu kanıtlayabilirim de. Sözgelimi sana, "Bir yanlış, bir de doğru inanç var mıdır, Gorgias?" diye sorsalar, sanırım ki evet diye yanıt verirsin.
GORGİAS - Evet.
SOKRATES - Peki ama bir yanlış bir de doğru bilim var mıdır?
GORGİAS - Yoktur tabii.
SOKRATES - Demek ki, bilmek ve inanmak aynı şey değil.
GORGİAS - Doğru.
SOKRATES - Bununla birlikte, inananlar da bilenler kadar ikna olmuşlardır.
GORGİAS - Doğru.
SOKRATES - Öyleyse biri bilimsiz inancı, öteki de bilimi yaratan iki çeşit ikna kabul edebiliriz değil mi?
GORGİAS - Gayet tabii.
Senin de, Gorgias, benim gibi birçok tartışmaya katıldığını ve bu tartışmalarda bulunanların ele aldıkları konuyu tanımlamakta ve konuşmayı hem kendilerini hem de başkalarını aydınlatacak biçimde bitirmekte ne kadar güçlük çektiklerini gördüğünü sanırım. Ama çekişmeye başlarlar da içlerinden biri ötekine yanıldığını ya da açık seçik konuşmadığını