En Beğenilen Göstergebilimsel Serüven kitaplarını, en beğenilen Göstergebilimsel Serüven sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Göstergebilimsel Serüven yazarlarını, en beğenilen Göstergebilimsel Serüven yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Fransızca'da elle ne nous a jamais pardonné "o [kadın] bizi hiç bağışla-
madı" tümcesinde, ne jamais "asla, hiç" plumsuzluğu ile a pardonné
"bağışladı" eylemi). Burada gösterge parçalara ayrıldığı için, gösterileni
de, birbirinden uzakta olan ve tek başlarına ele alındıklarında anlaşılm ayacak gösterenlere dağılmıştır. İşlevsel düzey konusunda da gördüğümüz
gibi bu tam olarak, anlatıda da böyledir: Bir kesitin birimleri, doğrudan bu
kesit düzeyinde bir bütün oluştursalar bile, başka kesitlerden gelen birimlerin araya katılması sonucu birbirlerinden ayrılırlar. Daha önce de belirttiğimiz gibi, işlevsel düzey yapısı füg yapısını andırır
"Anlatıda hiç kimse konuşmaz" der Benveniste.
Bununla birlikle, kişili yapı (az çok değişik biçimlere bürünmüş olarak)
yavaş yavaş anlatıyı kaplamış ve öyküleme eylemi, söyleyişin gerçekleş-
me anıyla birleşmiştir (kişi dizgesinin tanımıdır bu). Bu nedenle, günü-
müzde birçok anlatınm, hem de en yaygın olanlarının, son derece hızlı bir
biçimde, çoğunlukla da aynı tümcenin sınırları içinde, kişili'yi ve kişisiz'i
iç içe kullandıkları görülür.
Anlatının göndereni kimdir? Şu ana kadar bu konuda üç görüşün ileri sürüldüğü söylenebilir. Birinci görüş, anlatının bir kişi (terimin tam olarak ruhbilimsel anlamında) tarafından verildiğini kabul eder. Söz konusu
kişinin bir adı vardır; bu, yazardır. Onda "kişilik" ile tam olarak belirlenmiş bir bireyin sanatı sürekli alışveriş halindedir, o belli sürelerle, bir öykü yazmak için kalemi eline alır: Bu durumda anlatı (özellikle de roman)
kendi dışındaki bir ben'in anlatımıdır. İkinci görüş, anlatıcıyı, görünüşte
kişi özelliği taşımayan, öyküyü tepeden bir bakış açısına göre, yani Tanrı
açısına göre veren bir çeşit bütünsel bilinç biçiminde ele alır:50 Bu durumda anlatıcı, hem kendi anlatı kişilerinin içindedir (çünkü onların içinde
olup biten her şeyi bilir), hem de dışındadır (çünkü aralarından hiçbiriyle
özdeşleşmez). Daha yeni olan üçüncü görüş (Henry James, Sartre), anlatı-
cının, anlatısını, kişilerinin gözlemleyebildikleri ya da bilebildikleriyle sınırlandırmak zorunda olduğunu ileri sürer: Her şey sanki, her anlatı kişisi,
sırayla, anlatının vericisi oluyormuş gibi gerçekleşir