İzzet’i nûr edince istî’âb
Vuslat-ı aşka oldu fursatyâb
İltihâb etti âteş-i vuslat
Muhterik oldu hasret ü firkat
Nâr-ı aşk etti cümlesin mahrûk
Bertaraf oldu âşık u ma’şûk
Nâr-ı aşkında yakdı nûr-i Ḫüdâ
Kaldı bâkî kadîm olan Mevlâ
Sükût eyledim kahrı var dediler
Biraz söyledim zahrı var dediler
Şaşırdım hülâsa pes ü pîşimi
Bıraktım Hüdâ’ya bütün işimi
Yedim Hâlet’in nân-ı ihsânını
Çalıştım halâs etmeğe cânını.
Murg-i işkestebâl-i aşkım ben
Hicrile bîmecâl-i aşkım ben
Yârsız bir mahalde ben edemem
Başımı kesseler daḫi gidemem
Goncasız seyr-i gülsitân olmaz
Yârsiz bezm-i âşıkân olmaz
Neme lâzım benim şükûfe-yi ter
Baña sînemdeki bahâr yeter
Çeşmimiñ eşki cûyibârımdır
Her müjem anda şâḫsârımdır
Neyleyim gülsitânı, yârim yok
Gülşenim var ise hezârım yok
Gâh giryân olup gehî sûzân
Bu münâcâtı etti vird-i zebân
Yâ İlâhî! Kusûruma bakma
Aşkile yandım, âteşe yakma
Her ne ettiyse ejdehâ etti
O da buldu belâsını gitti