"Bizim minnet bilmez, şanssız bir halk olduğunuzu sana nasıl anlatabilirim? Kin tutmayı kudurmayı biliriz. Alınmayı bizden iyi bilen yoktur ve her an hır-gür çıkarabiliriz."
Yedi denizi gezmiş, dünyanın her yerinde saf göçmenleri kandırmıştı. Bu gülümsemeye milyonlar kurban olmuş, apaçık sinsiliğini görmüş ve bu kadar absurd yüzün ardında ancak aptalın zihni olabileceğini düşünmüştü...
..."Nasıl bir yandan ırkların bir arada yaşayabileceğini, siyah ve beyaz piyano tuşları gibi bir araya gelebileceklerini söyleyip bir yandan da beni ve halkımı böyle sömürebilirsiniz?"
...Hayatının aşağılayıcı gerçekliğinden çok uzaklardı ve yaşadığı şeyleri şaka deyip geçiştirebilirlerdi, Daud ise hiçbirinin şaka olmadığını biliyordu...
...Sonuçta bilgi ve eğitim meşalesini Afrikalı cahil milyonlara onlar götürmüştü, çok iyi iş çıkarmışlardı. Bütün neslin, ögretmenlerinin geldiği topraklara özenerek büyümesine sebep olmuşlardı...
...Babasının nesli güvendeydi. Avrupalıların olmadığı zamanın hatırasının hâlâ insanların zihninde canlı olduğu dönemde doğmuşlardı, imparatorluğun uğursuz gülümsemesinin korkmuş insanlara kendini hakir gören anksiyete aşılamasından önceydi bu...
"...Misyonerlik hizmetiyle ordu arasında muazzam ilişki oldugunu söylüyordu. Misyonerlerin çoğu asker ailelerinden gelirmiş, kendisi de öyleymiş, benim kocam da kesinlikle öyle. Ne muazzam ilişki, değil mi?" ...
..."Şunlara bak," dedi, "böyle ürkek fatihler zor bulunur! Korkaklıklarının da ikiyüzlülüklerinin de güneşi batmıyor, bakıp 'Senden nefret ediyorum siyah adam,' diyecek yürekleri bile yok. Ne boktan yermiş burası be!"
...Quakerların nasıl insanlar olduğuna dair kendi fikirleri vardi: sakal uzatan ve cadı yakan tahammülsüz, sert ayrıksılar. Onları Afrikanerlerin Ingiliz versiyonu gibi düşünüyordu: aşırı inançlı, becerikli ve tepeden bakan....