Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hadis Usulü ve Tarihi

İbrahim Canan

En Eski Hadis Usulü ve Tarihi Gönderileri

En Eski Hadis Usulü ve Tarihi kitaplarını, en eski Hadis Usulü ve Tarihi sözleri ve alıntılarını, en eski Hadis Usulü ve Tarihi yazarlarını, en eski Hadis Usulü ve Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hz. Ebu Hüreyre'nin, kendisini çok hadîs rivayet etmekle itham ederlere verdiği cevap da burada kaydetmeye değer: "Kitâbullah'da şu iki âyet olmasaydı Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan asla hiçbir rivayette bulunmazdim"Gerçekten Allah'ın indirdiği Kitabtan bir şeyi gizlemede bulunup onu az bir değere değişenler var ya, onların karınlarına tıkındıkları ancak ateştir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları günahlardan arıtmaz. Onlara elem verici azab vardır. Onlar, doğruluk yerine sapıklığı, magrifet ye- rine azâbı alanlardır. Ateşe ne kadar da dayanıklıdırlar" (el-Bakara, 2/174-75).
Ömer (r.anh) Sünnete sataşmayı meslek edinmiş, bid'at ehli ve benzerlerinden câhil ve marifetsiz takımı, delil olarak kullanarak müslümanları Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in hadîslerinden uzaklaştırmaya, hadîse gerek olmadığına inandırmaya çalışmışlar, hadîs ehlini de kötülemeye vesile kılmışlardır. Halbuki, Kitabullah'ın gösterdiği hedefe ancak sünnetle ulaşılabilir."
Reklam
İlimde kesinlik (yakîn) derecelidir. İslâm âlimleri, bizzat ayet ve hadislere dayanarak kesin ilmin üç mertebe üzere olduğunu belirtirler: 1- İlme'l yakin: Uzakta bir duman görünce orada ateşin varlığına hükmederiz. Zira dumanın ateşten çıktığı hususunda şaşmaz ilmimiz (yakin) var. 2- Ayne'l-yakin: Gözle görerek elde ettiğimiz ilim. Bu, ilmi yakin' den daha üstündür. Dumanın çıktığı ye re varip, ateşi bizzat görmemiz, burada ateş var, görüyorum dememiz gibi. 3- Hakka'l-yakin: İlmin en üstün derecesidir. O hakikati bizzat idraktır. Dumanın çıktığı yerde ateşe elimizi vurarak, yakarak onun ateş olduğunu idrakimiz gibi. Şu halde Hz. İbrahim örneğinde, gaybi hakikatlere imanımızın üst mertebelere çıkmasını istemek meşru olduğu gibi(bakara260), Hz. Ömer örneğinde de hadise, haber-i vâhite itminanımızın artmasını istemek bu maksadla araştırma yapmak meşrudur, hakkımızdır.
Ebu hureyre (r.anh)
“Kimse, mazhar olduğu nimeti sebebiyle facire gıpta etmesin. Çünkü, peşini hiç bırakmadan onu takip eden biri var: Cehennem."
Abdullah ibnu amr (r.anh)
"Bugün bir hayır işlemek, benim nazarımda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında iki mislini yapmış olmaktan daha iyidir. Çünkü, o zaman bizi dünya değil âhiret kendine çekiyordu. Şimdi ise dünya bize meyletmiş, (câzib gelmiş) durumdadır".
"Dinin elden gidişi sünnetin terkiyle başlar. Bir halat, iplik iplik ortadan kalktığı gibi, din de sünnetlerin birer birer terkiyle ortadan kalkar".
Reklam
Ebû Dâvud'da gelen bir rivâyet şöyle: "Haberiniz olsun "bana Kitap (Kur'ân) ve onun kadar başkası (Sünnet) verilmiştir. Haberiniz olsun, koltuğuna kurulmuş karnı tok birilerinin şöyle diyeceği gün yakındır: Size Kur'ân yeter, helâl nevinden onda ne varsa onları helal bilin, haram nevinden onda ne varsa onları da haram kabul edin". Böyle diyenden sakının. (Kur'ân'da zikri geçmeyen haram da var. Bu cümleden olarak) eşek eti size helal değildir, vahşi hayvanlardan da parçalayıcı dişleri olanların eti haramdır..."
Ebu Dâvud, bir kaç hadîsin ehemmiyetini belirtmek için şöyle der: "Resulullah (aleyhissalâtu vessalâm) 'dan 500 bin hadis yazdım. Onlar arasından, sâdece şu kitabıma koyduklaımı seçtim. Ancak, kişiye, dinini doğru kılması için bu hadislerden dört tânesi yeterlidir.
Gayet açık ve önemli.
Bir gün İmam Malik mescidden dönüyordu. Elimi tutmuş bir halde iken, Mürcie fırkasına mensup Ebu'l Cüveyriyye denilen bir adam İmam'a yetişti ve aralarında şu konuşma geçti: - Ey Mâlik, beni dinle, sana delil getirip görüşümü açıklayacağım, bir şey diyeceğim. Ya beni mağlub edersen? Benim dediğimi kabul edersin. - Şâyet ben seni mağlub edersem? - O zaman ben senin görüşünü kabul ederim. - Eğer biri gelir de, onunla konuşursak, o da ikimizi mağlub ederse? Onun görüşünü kabul ederiz. Allah, Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'ı tek bir din ile göndermiştir. Görüyorum ki sen, daldan dala atlıyorsun Ömer İbnu Abdilaziz: "Kim dinini münakaşalara hedef yaparsa çok sık görüş değiştirir" demiştir
Reklam
Hem laik hem müslim olamazsın. La’ nın başladığı yer
Hadîs günümüzde, İslâm'a musallat olan bir başka cereyanın da en mühim engelidir: İslâmiyet'i beşerîleştirme, laisize etme cereyanı. Dünyada İslâmiyet'le doktriner mânadaki laisizmden, birbirine daha zıt iki şey düşünülemez. Tıpkı gece ile gündüz, ak ile kara gibi. İslâm, vahye müstenid ilâhî değerler manzumesi, laisizm beşerî hükümler sistemi. Birinin kaynağı vahy, diğerininki insan düşüncesi.
İstedikleri oldu. Bizde tekfir ettik.
Kur'ân ve hadîsten çıkarmada, muhtaç olunan temel prensipleri -Kur'ân ve hadîsin ruhuna uygun olarak- selef uleması tedvîn ve tanzîm etmiştir. İslâm ümmeti selefe bağlı kaldıkça, Kur'ân ve hadîsi anlamada, zâten Kur'ân ve hadîsten çıkarılmış olan bu esaslara başvurdukça din semâvîlik, ilâhîlik, vasfını koruyacaktır. Şu halde, İslâm'ın hristiyanlık ve yahudilikte olduğu gibi, arzîleştirilmesi, beşerileştirilmesi, istenen meselesinin isteyenin istediği zaman değiştirebileceği bir hâle getirebilmesi için, selefe müracaat mekanizmasının, metodunun kaldırılması lazımdır. Çoğu kere kâili, imamı bilinmeyen mugâlatalarla ve sâdece suiniyet sahiplerinin başvurduğu dedikodu faaliyetleriyle sinsi düşmanın yapmak istediği budur.
Dinimizin iki ana kaynağı vardır: Kur'ân ve Sünnet. Kur'ân lafzı ve mânasıyla âlemlerin Rabbi ve yaratıcısı, terbiye ve idare edicisi olan Cenâb-ı Hakk'ın kelâmıdır, İslâm Dinî'nin Kanun-i Esasisi yani Anayasası'dır. Bir mü'minin hayat rehberidir. Dünya ve âhiretimizi ilgilendiren, maddî ve mânevî hayatımıza giren her meseleye onda yer verilmiş, en güzel istikamet gösterilmiştir: "(Ey Muhammed) Sana her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, rahmet ve müjde olarak Kur'ân'ı indirdik." (en-Nahl, 16/89); "Kitap'ta Biz, hiçbir şeyi eksik bırakmadık." (el-En'âm, 6/38).
Aramızdaki yahudilerden anlamıştık..
Tarihte ortaya çıkan vak'alar, Sünnet'i reddetme düşüncesinin dinî hasbilikten çıkmadığını göstermektedir. İlk fikir babalarını yabancı ve bilhassa yahudi menşe'lilerin teşkil ettiği şia hareketleri, hep hadîse karşı çıkmıştır. Çünkü mütevâtir olması sebebiyle Kur'an'a dil uzatmak, O'nu gözden düşürmek mümkün değildir. İslâm'ı yıkabilmek için Kur'ân-ı Kerîm'in yorumunu istenen şekle dökme yolu kalmaktadır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sünneti ve bu sünnetin vazettiği Kur'ân'ı anlama ve yorumlama metodu mü'minler arasında muteber kaldıkça bu yol da kapalıdır. Öyle ise, ne yapıp yapıp Sünnet'i aradan çıkarmalıdır. Mûtezile öyle yapmıştır. İlk mutezilîler "mütevatir hadîsten başkasını tanımayız" demiş, ancak hadîsin mütevatir sayılması için râvilerden birinin "cennetlik" olması şartını koymuştur. Burada cennetlikten maksad Aşere-i mübeşşere'den birisi değil, kendi göruşlerinde olanlardan biridir. Hemen belirtelim ki, prensipte hadîsi kabul etmeyen bunlar, yeri geldikçe ve bilhassa muahhar olanlarkendi görüşlerini te'yîd eden hadîs uydurmaktan da çekinmemişlerdir. Şu halde, hadîs düşmanlığı, ilmîlik, hasbîlik, Kur'ân sevgisi gibi dinî gayretten gelmiyor, sapık fikirlerine sünnette delil bulamamaktan ileri geliyor.
Allah resülünden muaz ibnu cebel’e taziye mektubu
"Bismillahirrahmanirrahîm, "Allah'ın elçisi Muhammed'den Muâz İbnu Cebel'e. "Sana selâm olsun. Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a olan hamdimi ifâde ederim. "Emmâ ba'd: Allah ecrini büyük kılsın, sana sabır ilham etsin. Bize de, sana da, şükretmeyi nasîb etsin. Şurası muhakkak ki, nefislerimiz, mallarımız, ehlimiz, Allah'ın hoş mevhîbeleri ve geri almak üzere emânet bıraktığı âriyetleridir. Onlardan belli bir müddet istifade edersin. Önceden belirlenen vakit gelince elinden alınırlar. Ayrıca şunu da bil: Allah verince şükretmemizi, alınca da sabretmemizi farz kıldı. Oğlun da Allah'ın tatlı bir mevhîbesi, geri almak üzere emânet ettiği bir âriyeti idi. Seni neş'e ve sürûr içinde bir onunla nimetlendirdi. Büyük bir ecir mukaabilinde de senden geri aldı. Şöyle ki: Mükafatını umarak sabrettiğin takdirde, Allah'ın mağfireti, rahmet ve hidâyeti seninledir. "Öyleyse ey Muâz! Üzerinde iki sıfatı cem etme. Dövünüp yakınmaların sabrını yok ederse, kaybettiklerine pişman olursun. Sana gelen musîbetin sevabını almaya gayret edersen, Rabbine itaat etmiş olur ve buna mukaabil vaâdettiği mükâfaatın haklı tâlibi olursun. Bilirsin ki O'na musîbet ulaşmaz. Şunu da bil ki, dövünüp yakınmalar boşadır, öleni geri getirmez, üzüntüyü defetmez. Mükâfaatının güzel olmasına çalış. Vâdedilen ecrin tâlibi ol ki başına gelen musîbet(ten elde edeceğin ecrin tesellisi) üzüntünü kaldırsın, hiç yokmuş gibi olsun. Kaderde olan değişmez. Vesselâm".
19 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.