sevgiliye yüreğimin kanıyla mektup yazdım, dedim ki:
sevgili, ayrılığınla dünyayı bir kıyamet gördüm
...
hafız mademki seni istiyor, sevgili,
tatlı canın için ona bir kadeh sun da ihsanından tatsın.
"Cihanın sevgilisisin, Herkes Seni sevmekte, Herkes Benim rakibim… Bu kıskançlık Beni öldürüyor. Fakat gece gündüz Tanrı kullarıyla savaşmaya imkân yok ki...
Hâfız’ın, Kaşından başka Mihrabı yok. Mezhebinde Senden Başkasına İbadet Mümkün Değil...!"
"Zülfün, rüzgârın eline düşünce sevdalı gönül, hasedinden, kederinden iki parça oldu.
Sihirbaz gözün sihrin ta kendisi, sihre ait ne varsa onda yazılı. Yalnız şu kadar var ki bu muskanın kendisi de hasta!
Zülfünün büklümündeki o kara ben nedir, bilir misin? Cim harfinin çanağına düşen mürekkep noktası!
Cennet gibi yanağında misk gibi siyah ve güzel kokulu zülfün nedir? Cennet bahçesindeki tavus!
Ey canımın munisi sevgili, yüzünü görmek hevesine düşen gönlüm, yolda bulunan ve rüzgârın eline düşmüş olan bir avuç tozdan, topraktan ibaret!
Bu toprak beden, civarına öyle bir düşüş düşmüş ki toz gibi kalkıp savrulmasına imkân yok!
Ey İsa nefesli canan, vücuduma vuran selvi boyunun gölgesi, âdeta Çürümüş kemiklere düşen bir ruhun aksi!
Durağı ancak Kâbe olan zahidi gördüm: O bile dudağının zikriyle meyhane kapısında mukim olmuş!
Aziz dost, sevginde kendini kaybetmiş Hâfız’ın derdinle bağdaşması dünden, bugünden değil, ezelî bir ahit!..."