Doğumundaki sıradanlık yüzünden olsa gerek, sadece 858 yılını gösteren takvim yaprakları, ölümündeki sıra dışılığı anlatmak istercesine bu kez ayı ve günü de kaydetmişti: 26 Mart 922.
Üzülen değil, sevinen bir adamın hali vardı üzerinde ve umrunda değildi artık başına nelerin geleceği... Umrunda değildi, çünkü içindeki Ben'i yok edip yerine Sen'i koyduğu günden beri huzursuz ve huzursuz olduğu kadar da kararsızdı Hallâc. Ve içindeki Ben'i öldürüp de yerine Sen'i dirilttiği günden beri cehaletin getirdiği mutluluğa tercih etmişti biliyor olmanın hüznünü. Görünmeyenin sevgisine teşneydi hüznü mutluluğa tercih ettiği günden beri. İlahi aşkın hazzına vardığı günden beri varlığını çevreleyen beden kafesine isyan etmiş ve her daim fırsat kollamıştı bu kafesin bekçiliğini yapan acımasız Ben'e. Hayatın bir düşten ibaret olduğunu ve günün birinde bütün insanların bu düşten uyanıp gerçek olan ölümle yüz yüze geleceğini kavradığı günden beri yalnızdı o ve ölüm, yalnızlığını kuşatan duvarların ardına gizlenmiş bir vuslattı onun için. Yıllardır bu günü bekliyordu. Yalnızlığını kuşatan duvarların yıkılıp yerle yeksan olacağ günü... Çünkü ölüme sözlüydü o.
Hallac namazını bitirince şöyle dua etmeye başladı:
"Allah'ım! Sen her yönden tecelli edersin. Ancak Sen tüm yönlerden arınmışsın. Benim hakikatime ilişkin varlığın ve Sen'in hakikatine ilişkin varlığım hürmetine beni bağışla! Benim, Sen'in hakikatine bağlı olan varlığım insan oluş üzerinedir, Sen'in, benim hakikatime varlığın ise ilahîdir. Benim insan oluşum Sen'in ilahiliğinde yok olmuştur; ona karışmadan. Ve Sen'in ilahiligin benim insanlığımı kuşatmıştır; onunla iç içe girmeden.
Allah'ım! Sonradan olmuşluğumu kuşatan ezeli varlığının hürmetine! Sen'in öncesizlik kıvrımların arasındaki sonradan olmuşluğumun hürmetine! Bana, lütfettiğin nimetin şükrünü yerine getirme fırsatı ver. Güzelliğinin açılan sırlarını başkalarından gizleyerek onları fark etme imkânını bana vermek ve kınayanlardan beni esirgemiş olmakla bahşettiğin nimete teşekkür etmeyi bana nasip et!
Şu topluluk Sen'in kullarındır. Dinlerine olan bağlılıklan yüzünden ve sana yakın olabilme ümidiyle beni öldürmek için toplanmışlar. Onları affet. Çok iyi biliyorum ki, bana açtığın sırları onlara açsaydın, ya da onlardan gizlediğin şeyleri benden de gizleseydin başına bu hâl gelmezdi. Yaptığın şeyler için de, istediğin şeyler için de sana hamdolsun!"
Taş atanlar sıradan insanlar, bilmiyorlar, halden anlamazlar. Bu yüzden onların attıkları taş bizi incitmez, ancak halden anlayan bir dostun attığı bir gül bile yaralar bizi.
Hayatın bir düşten ibaret olduğunu ve günün birinde bütün insanların bu düşten uyanıp gerçek olan ölümle yüz yüze geleceğini kavradığı günden beri yalnızdı o ve ölüm, yalnızlığını kuşatan duvarların ardına gizlenmiş bir vuslattı onun için.
-Seni inkar eden ve biraz sonra taşa tutacak olan şu halk hakkında ne dersin?
-Size bir, onlara iki sevap var! Çünkü siz, hakkımda iyi niyet beslemekten öte bir şey yapmıyorsunuz. Oysa onlar, Allah'ın birliğine duydukları inançla hareket ediyorlar.