Her insanın duygulandığı, bazen de bu duygu tezahürlerinin hâkim olunamayacak bir seviyeye çıktığı, inkâr edilemez bir gerçektir. Beklenmedik olaylar karşısında bireyler, kendi düşünce yapılarına, sosyal konumlarına, dinî inançlarına, hayat seviyelerine göre tepkiler verir, bu tepkilerini jest ve mimiklerinde, konuşmalarında, üzüntülerinde, ağlamalarında, ya da gülmelerinde ifade etmeye çalışırlar. İşte şiir de bu kabil tepkiler sonucunda ortaya çıkan, ve tepkilerini gösterenlerin durumlarına göre farklılıklar arz eden yan yana getirilmiş kelimelerden başka bir şey değildir. Kelimelerin konumu, tepkiyi gösterenlere göre değiştiğindendir ki, konumlarından dolayı eleştirilmezler. Şair öyle duymuş, öyle yerleştirmiştir kelimelerini, hecelerini, vezinlerini ve nihâyet Aruz sistemini. Kelimelerin düzeni, onun faili olan şairin gönlünden mi, duygularının dile getirilişindeki ustalıktan mı kaynaklanıyor, doğrusu bizim tartışacağımız bir konu değil. Duyguları, bir defa şairi ayaklandırdıysa, artık o şair duygularına karşı koyamaz, belleğinde zannettiği kelimeler kontrolünden çıkar, bir gazel, bir rubâî, bir mesnevi oluverir.
İşte ileride okuyacağınız şiirler de bu kabil tepkilerden başka bir şey değildir. Yani kendilerine şiir dediğimiz dizeler, söyleyeni tarafından, bazı olaylar karşısında dile getirilmiş duygularıdır, tepkilerdir...