Küçük Çerkez kizinin mavi gözleri, köyün yakınındaki geniş yeşil çayırda ileri geri koşturan zarif aygırlara kilitlenmisti.Atlar hayatinin aşkıydi ve yedi yaşındaki küçuk kız, atlara yakın olabilmek için hicbir firsati kaçırmıyordu ...
Sasa yeni doğan yavruyu kendi gözleriyle görmek için koşarcasina çıkti dışari .Ancak o sabah etrafa ağır bir sis çökmuştü..
Ahıra giderken bir ses duydu , sanki dörtnala koşan bir atın nal sesleriydi bu .
Usta binici göz açıp kapayıncaya kadar yana egildi ve küçuk kızı yakaladigi gibi yerden kaldırip atının terkisine atıverdi ....
O an , geminin loş ambarına sıkışıp kalmış bir vaziyette hayatın rahminde sallanıp duruyordu. İstese de istemese de yakında yeni bir hayata doğacaktı..
Cariyelerin gencken egitilmeleri hem daha kolay hemde genç beyaz kizlarin hizmet suresi dokuz yıl oldugundan yaşlarinin küçük olmasi saraya secilmelerinde tercih sebebiydi ...
Şayet Sultanın dikkatini çekmemişler yada şehzadelere eş seçilmemişlerse , karşılarinda iki seçenek olurdu.Kabiliyetli ve istidatli kızlar sarayda kalıp idari kademede yükselebilirler veya üst duzey idarecilerle evlenebilirlerdi ..
" Ne bahtı açık kızlarmış" diye düşündü genc kalfa , " bir sultanla* ahbapliği Allah buradaki her kıza nasip etmez !"
( osmanli da padişah kizlarina 'sultan ' denirdi ..)