Hasan Ali Yücel'in Tasavvufi Dünyası ve Mevleviliği Gönderileri
Hasan Ali Yücel'in Tasavvufi Dünyası ve Mevleviliği kitaplarını, Hasan Ali Yücel'in Tasavvufi Dünyası ve Mevleviliği sözleri ve alıntılarını, Hasan Ali Yücel'in Tasavvufi Dünyası ve Mevleviliği yazarlarını, Hasan Ali Yücel'in Tasavvufi Dünyası ve Mevleviliği yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kısa birkac not ve değerlendirme eklemek ihtiyacı hissettim.
Kitabın başında bir ithaf var. Asım'ın Neslinden Ali Mehmet Celal ŞENGÖR'e diyor. Bu şahıs ne zaman Asım'ın Neslinden oldu anlaşılır değil. Kitap 2002'de yazıldığı yillarda durumu nedir bilemem ama şimdiki zamanda reddedilecek bir ithaf ve sıfatlandırma olmuş.
Bu insan ve eşya telakkisi, I. Dünya Savaşı'nın bitişiyle birlik- te Hasan Ali Bey'in de kafasını terk edecektir. 'İç'ini boşaltmadan maddeye açıldı. Artık, maddeyi şekillendirecek bir uğraşının içine çekiliyor, aksiyon adamlığına soyunuyordu. Bu tarihlerden dolu 20 yıl sonra, 1938'de, ulaştığı nokta şu idi:
"...Bugün, düşünüyorum da, için dıştan başka ol- duğunu söylemekle bize mürebbilik edenlerin ne kadar yanıldıklarını bütün açıklığı ve acılığı ile anlıyorum....Ne yalnız iç, ne de sade dış. İçli dışlı mükemmelleşmek: İşte hakiki medeniyetin gayesi."
Hele vasiyeti gereği, vefatından sonra yayınlanan ve son devir Türk edebiyatında bir örneği olma yan yaklaşık 200 beyitlik mesnevisi Allah Bir'i, bilmem kaç kişi okudu, üzerinde düşündü ve değerlendirdi.
"...Bugün de, 'mânâ' özleminde değil miyiz? Mevlâna'yı sevenler, onun gösterdiği yolda, mânâ aramasını istiyenlerdir. Çünkü Mevlâna'nın kendisi, bir sûret değil, bir mânâdır. Kısaca Mevlâna mânâdır"
"Muazzam bir bütün olan Divan-ı Kebîr" için de bir beyitte şöyle seslenecektir:
Kalbinde vahdet nûru uyansın istiyorsan
Aç Divan-ı Kebir'i; o sönmez bir buhûrdan"
Hasan Ali Yücel'in, ailesinin Yenikapı Mevlevîhanesi ile kurduğu bağın, yaşı ilerlerken, Mevlâna Celaleddin Rumi ve eserlerine çekmemesi imkânsızdı. "Mevlâna ve Mevlevilik benim için bir kitap olmaktan ziyade bir hayattır" diyen Yücel'in Hz. Mevlâna'ya olan kalbî bağlılığı ve hayranlığı, vefatına değin sürmüştür. Cumhuriyet'in ilânın- dan 1950'ye kadar olan dönemde, Hz. Mevlâna'ya ilişkin neşriyatı ile dikkatleri çekmiştir.
Artık hayat yoluna, onun çileli sınavlarına girmeye hazırlanan Hasan Ali Bey, rûhi selabetini de kazanmak üzeredir. Bu kazanım ona, Yenikapı günleri ile ertesi de neyimlerinin bir ikramıdır. Nitekim 1918'de yazdığı bir 'nefes'inde
'Hakikat kapısını 'hû' deyüp çaldım'
derken, henüz 20 yaşını tamamlamıştır. Yine o yıllarda kaleme aldığı diğer şiirlerdeki şu dizeler,
"Hilkatin sırrını sezer dururuz Dildeki manaya aşinalarız"
ya da
"Zahirde bâtını anlamasak da
Hakikat ehline pişivalardanız"
Bu bağlamda, Feridun Nafiz Uzluk'un düşüncelerini aktaralım:
"...Yüzü kadar rûhu temiz, Mevlevi terbiyesi ile yetişmiş, Mevlana'nın gerçek âşıkı, derviş gönüllü, şair rühlu [idi]."
1938 senesi sonunda Millî Eğitim Bakanlığına getirilince, Ahmed Remzi Dede, Yücel'in bakan oluşundan duyduğu memnuniyeti, düşürdüğü bir Farsça tarihle şöyle taçlandırmıştı:
'Te'âli kerd ma'arif ba-Hasan Ali'
[Maarif, Hasan Ali ile Yüceldi]
Hasan Ali Bey'in, Yenikapı Mevlevihanesi ile bilinen ilk teması, dilindeki suskunluktan kurtulması için annesi Neyire Hanım'ın oğlunu tekkeye götürmesi ile başlamıştır. Yücel bu hadiseyi şu sözlerle anlatıyor:
"...Bizimkiler, artık benim konuşmamdan umudu kesmişler. Bu üzüntüler içinde bir kandil gecesi Mevlevihane tekkesine gi- dilmiş. Yaşlı ve o devirde veli bilinen bir Ahmed Dede varmış. Kudumzenbaşı. Yani âyin okuyanların başı. Annem, hasta yatağında yatan Ahmed Dede'ye beni götürmüş. Kendisinden beni okumasını istirham etmiş. İhtiyar Dede, o gece özür dilemiş, fakat annemin yalvarmasına dayanamayarak, bana suda erittiği bir tozu içirdikten sonra bir şeyler okuyup üflemiş. İşte ben, bu bir yıllık söylememe perhizinden o gece vazgeçmişim.
İnam bu hadiseyi şöyle yorumluyor: "Yenikapı Mevlevihanesi'nde Ahmed Dede ona toz verip, okur, üfler. Hasan Ali'nin dili çözülür. İşte dil, iki anlamıyla çözülmüştür bir Mevlevinin elinden: Konuşmuş, yazmış, tartışmış eylemiştir. Dil, yani gönül, bir Mevlevi'nin nefesiyle açılmıştır."
Manzum hayat hikâyesinde ise, babasını şu dizelerle anlatır:
"Adı Ali Rıza'dır; o sağlam bir Müslüman; Bütün derdi, kaygısı Hakk'a bütün bir iman...
Dervişti Mevlevîydi, geçmişti herşeyinden;
Mevlâna seslenirdi üflediği neyinden"
Müslümanlık, idrak üzerine dayanmış bir yüce dindir
"Yoktur tapacak, Çalaptır ancak"
deyip Hz. Muhammed'in kulu ve resûlü olduğunu kalp ile tasdik, dil ile ikrar eden herkes su katışmamış bir müslümandır" [age., II, (1966), sf. 439; 488-489].
"Allah'ın birliğine inan; Onun elçisini tanı" ['Din ve Cinsiyet', 20. Asır, sayı 177, (1956), sf. 9] diyen Yücel'i zikretmeye devam ediyoruz:
"İmâna yakışmıyor esâret Hür olmadadır bütün selâmet
İslâmiyet bir kurtuluştur Hürriyeti dinde buluştur
Feyz aldım onun hakikatinden Kurtulup esirlik afetinden"
[age., (1961), sf. 43]. Devamla:
"Yaksın beni, her şeyim yok olsun
Ancak sana kulluğum çok olsun"
[age., (1961), sf. 48].