“... Long John Silver’ın Charles Darwin’den daha az gerçek olduğunu kim söyleyebilir?
Gerçek olmadığını düşündüğümüz yerler belki de sadece ötekilere nazaran ulaşılması daha zor yerlerdir, hepsi bu.”
“Gibson’ın Necromancer’ını almışsın,’ dedi yığının üst kısmındaki kitabı fark eden Matthew. ‘Kimse almayalı aylar olmuştu. Lewis’in Uzay Üçlemesi de var... Anti-ütopyalara meraklı mısın?’
Kız cevap vermeden evvel biraz düşündü. ‘Beni alıp başka bir dünyaya götüren kitapları seviyorum diyelim.’
‘İyi ama bunu zaten tüm kitaplar yapmaz mı?’
Mina alnını kırıştırdı. ‘Haklısın. Öyleyse şöyle diyelim: ‘Hiçbir şeyin olması gerektiği gibi olmadığı başka bir dünyaya götürmesini seviyorum.”
“Yeraltındaki bu uçurumlar içlerinde saklanan mağara adamını uyandırıyordu. Uygar bir insan olmayı bırakmanı, bir zamanlar olduğun ve derinlerde olmaya devam ettiğin hayvana geri dönmeni fısıldayan o vahşi ses hiç susmuyordu. Mağaranın derinlikleri, onların da derinlikleriydi.
Yürüdükçe yavaş yavaş suskunlaşmışlardı. Bu da dikkatlerini toplamalarını sağlıyordu. Sahip olduklarını zar zor hatırladıkları küçüklüklerinden kalma hisler geri geliyordu. Hayatta kalmak için neye ihtiyaç duyup neye duymadıklarını bilmedikleri zamanlara. Mina’yı bir kitap okuyormuş gibi hissettiren şey sesler, yankılar, gürültülerdi. Çok az yerde böyle hissederdi. Orada yer altında ise gizli hisleri aniden canlanmıştı.”