• Kur'ân'ın dayanak noktası kuvvet yerine haktır.
• Gayesi menfaat yerine fazilet ve Allah rızasıdır.
• Hayattaki prensibi cidal ve kavga yerine yardımlaşmadır.
• Toplumları birbirine bağlayan bağı ırkçılık yerine
din, sınıf ve vatan birliği ve millî bağlardır.
• Gayeleri, nefsin aşırı, aykırı ve saldırgan heveslerine
engel olup ruhu yüceliklere teşvik etmek, insanın yüce duygularını tatmin ederek İnsanî kemale ulaştırıp insan etmektir.
• Hak, birlik ve beraberliği doğurur.
• Fazilet, dayanışmayı ortaya çıkarır.
• Yardımlaşma, insanları birbirinin imdadına koşturur.
• Din, insanları birbiriyle kardeş yapar.
• Nefsin azgınlığını gemlemekle ruhu yüceltmek, iki
dünya saâdetini sonuç verir.
İnsanların eserleri ve kanunları insan gibi yaşlanıyor,
değişiyor, başkalaşıyor, fakat Kur'ân'ın hükümleri ve kanunları o kadar sabit ve geçerlidir ki, asırlar geçtikçe gücünü daha fazla gösteriyor.
Kur'ân, Hz. Mûsa'nın peşine düşen Firavun'un Kızıldeniz'de boğulmasından yüzyıllar sonra cesedinin sahile vurması sonucu, mumyasız olduğu halde dört bin senedir bozulmayıp kalması hususunda Firavun'a şöyle der:
"Bugün senin cesedini kurtaracağız." (Yûnus, 98)
Bu âyetle Kur'ân, bütün Firavunların reenkarnasyona
inandıkları için cesetlerini mumyalatarak geçmişi gelecek nesillerin gözleri önünde sergilemekle, ölüm dolu ibretli bir hayatta kalma anlayışlarını ifade eder.
Yirminci yüzyılm başında ise denizde boğulan Firavun'un cesedinin bulunmasıyla, zaman denizinin dalgaları üstünde şu asır sahiline atılacağını gaybî bir işaret şeklinde mûcize olarak dile getirir.
(Bilindiği gibi Firavun'un bu cesedi İngiltere'de Louvre Müzesinde sergilenmektedir.)
Peygamberimiz (a.s.m.) hiç ara vermeden, belli bir düzen içinde, belli bir miktarda her gün Kur'ân okurdu. Hangi halde olursa olsun, hangi şartlarda bulunursa bulunsun, Kur'ân okumak onun hiçbir zaman ihmal etmediği bir âdetiydi.
Hazret-i Ebû Zer anlatıyor:
Birgün güneş battığı sırada Mescidde Resulullah
Sallallâhü Aleyhi Vesellem ile beraberdim. Resulullah
Sallallâhü Aleyhi Vesellem dediler ki:
"Yâ Ebâ Zer, biliyor musun, güneş battıktan sonra nereye gidiyor?"
"Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedim.
Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem;
"Muhakkak ki, güneş Arş-ı Âlâ'nın altında secde etmek için gidiyor, secde için önce izin ister ve ona izin verilir. Secde ettiği halde kendisinden bunu kabul edilmeyeceği zaman yakındır. O zaman da ister, fakat verilmez. Kendisine şöyle denir :
"Geldiğin yere dön, battığın yerden doğ.'
O da battığı yerden doğacaktır."
1917'de Yavuz Sultan Selim Han'ın Mukaddes Emanetleri İstanbul'a getirmesinden itibaren Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar asırlarca 40 hâfız hiç ara vermeden Kur'ân okudular.