Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Herkes için Evrim El Kitabı

Ali Demirsoy

Herkes için Evrim El Kitabı Gönderileri

Herkes için Evrim El Kitabı kitaplarını, Herkes için Evrim El Kitabı sözleri ve alıntılarını, Herkes için Evrim El Kitabı yazarlarını, Herkes için Evrim El Kitabı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Çoğu memeli hayvan birden fazla yavru meydana getirir ve bu nedenle de ikiden fazla meme oluşumu görülür (yırtıcılarda olduğu gibi). Aslında süt bezleri ter bezlerinin değişmesinden meydana gelmiştir. Sütü meydana getirecek ter bezleri çoğunlukla omuzdan başlayıp kasıklara kadar uzanan bir çizgi boyunca oluşur. Bazen bu çizgi sırt tarafında da oluşur. Çok nadir olarak süt çizgisinin dışında da oluşabilir. Başlangıçta vücudun alt tarafındaki (yavrunun emebilmesi için) süt çizgisi aktive edilerek bir dizi meme oluşturulmuştur. Meme, korunsun diye çoğunluk iki bacağın arasına kasıklara konumlanmıştır (ineklerdeki gibi). Ayağa kalkan primatlarda çocuğu emzirirken hem yürüyebilmek, hem de çevreyi kontrol edebilmek için memeler vücudun üst kısmına kaymış ve göğüs bölgemizde konumlanmıştır. Ancak zaman zaman mutasyonla bir bireyde ikiden fazla, hatta bir seri meme çıktığı da görülür. Bu fazla meme kalıntısı erkeklerde ben şeklinde de görülebilir. Dikkatli bir göz bu beneğin bir meme mi, yoksa bir ben mi olduğunu ayırt edebilir.
Sayfa 118Kitabı okudu
İlginç, şöyle ki:
Atgiller ailesinin ana vatanı Kuzey Amerika'dır. Bu aile Eosen'den Pleistosen'e kadar değişik cins ve türlere evrimleşti. Son cins Equus, yani bildiğimiz atlar, Pleistosen başlarında yaşanan buzullaşmalar sonucu tüm dünyada deniz düzeyinin düşmesi ve Bering Boğazında oluşan karasal bağlantılar sayesinde Asya'ya ulaştılar. Kısa bir süre sonra da Asya kıtasının tümüne ve ardından Avrupa ve Afrika kıtalarına yayıldılar. Burada ilginç olan; atların Kuzey Amerika'da, Pleistosen'de soylarının tükenmesiydi. Amerikan yerli halkı atı tanımıyordu. Bu halkın atlarla tanışması 1500'lü yıllarda İspanyol askerlerinin gemileriyle getirdikleri atlarla oldu. O günkü Amerikan yerli halkı atları üzerindeki İspanyol askerlerini ilahları gibi karşıladılar ve önlerinde eğildiler.
Sayfa 112Kitabı okudu
Reklam
"Bin defa geriye gitsek, her şeye aynen başlasak, acaba bir insan oluşabilir mi" sorusunun yanıtı, kural olarak hayırdır. Çünkü geçilen bunca yolda oluşan ya da oluşmayan bir mutasyon, oluşan ya da oluşmayan bir çevre değişimi evrim katarını başka bir yola çevirecektir.
Sayfa 110Kitabı okudu
Önemli bir hatırlatma:
(...) insanlar maymundan meydana gelme değildir. Ancak günümüzde yaşayan maymunlarla ortak atalarımız vardır.
Sayfa 106Kitabı okudu
(...) Akdeniz, 5,5 milyon yıl önce, günümüzde "Messiniyen Tuzluluk Krizi" olarak bilinen çok büyük bir felaket yaşadı. Bu felaket Afrika levhasının kuzeye, Avrupa kıtasına olan hareketi sonucu Cebelitarık Boğazı'nın kapanması ve Akdeniz'in Atlas Okyanusu ile bağlantısının kesilmesiyle başladı. Akdeniz'i besleyen nehirler, Akdeniz'de yaşanan buharlaşmayı karşılayamadığı için deniz seviyesi alçaldı ve 500 bin sene içinde Akdeniz tamamen kurudu. Bu kuruma sonucu deniz suyunda büyük oranda var olan, erimiş haldeki karbonatlar, jipsler ve tuzlar belirli bir geometriye bağlı olarak çökeldi. Bunlar evaporitik çökeller olarak bilinir. Bu evaporitik çökelimde sırayla; önce karbonatlar yani kireç taşları, daha sonra jipsler yani alçı taşları ve en sonunda da tuzlar çökeldi ve doğal olarak da Akdeniz deki yaşam ta- mamen son buldu. Akdeniz, 2.5 milyon km²'yi kaplayan kireçtaşları, jipsler ve tuzlardan oluşan bir çöle döntüştü. Biyolojik olarak tamamen öldü.
Sayfa 102Kitabı okudu
Renk bu dünya koşullarının nesneleri algılayabilmek için canlılarda ortaya çıkardığı evrimsel bir yapıdır; ancak evrensel bir yapı değildir. Bu nedenle biz hiçbir zaman başka bir canlının bizim gördüğümüz bir şeyi nasıl gördüğünü anlayamayacağımız gibi, evrende olabilecek hiçbir canlının da nasıl gördüğünü (hangi rengi) nasıl gördüğünü anlayamayacağız.
Reklam
Zürafalar hemen hemen ses çıkaramazlar, en fazla mırıldanmayı andıran sesler çıkarabilirler. Halbuki ses kutuları ve ses çıkarma organlarının hepsi eksiksizdir. Ancak ses kutusunu donatan ses tellerinden birisi, doğrudan beyin ile ses kutusuna bağlanması gerekirken, hiçbir anlamı olmadan baştan çıkar, 4-5 metrelik boyun boyunca aşağıya doğru iner ve hiçbir yapıyla temas etmeden, kalbin yakınından geriye dönüp, tekrar yukarıya yönelerek ses kutusuna bağlanır. Böylece sinirlerden birinin boyu gereksiz yere 10 metre kadar uzatılmış olur. İşte zürafalar iki ses teli arasında sinir teli uzunluğunun farkından kaynaklanan bu senkronizasyon sorunu nedeniyle ses çıkaramazlar.
İnsanların görebildiği en düşük dalga boyu kırmızı ışın dalga boyudur. Kırmızı dalga boyunun altındakileri ve mor ışınların üstündeki dalga boylarını biz insanlar göremeyiz. Ancak böcekler de kırmızı ışın görüntüsü verin dalga boyunu yani kırmızıyı göremezler.
Fotosentezin ortaya çıkışı
Daha önce inorganik olarak oluşan bol miktarda sentezlenmiş ATP ve glikoz, gittikçe sayıları artan heterotrof (bir anlamda hayvansal) canlılar tarafından besin olarak tüketildi. Bu besin kaynağı tükenince o gün yaşayan canlıların bir kısmı, her birinin öyküsü uzun süren birçok kademeden geçerek, hücre duvarlarına inorganik bir porfirin molekülünün eklenmesiyle, sonuçta Güneş ışınları kullanılarak protonunu elde etmeye başladı. Böylece, Güneş ışınları aracılığıyla suyun parçalanması sonucu ortaya hidrojen çıktı. Bu aşamada klorofil molekülü oluşmuş, ototroflara yani bitkilere giden yol açılmıştı; fakat bunun yanı sıra çok zehirli olan bir molekül de yan ürün olarak ortama aktarılmaya başlandı. Bunun günümüzdeki adı "oksijen"dir. Ki bu, o gün yaşayan canlıların hiç alışık olmadığı bir madde, hatta onlar için zehir etkisi oluşturan bir maddeydi. Böylece Dünyamız oksijenle kirleniyordu, zehirleniyordu. Birçok canlı bu zehirli madde yüzünden bir daha geri dönüşü olmayarak ortadan kalktı. Böylece yaşam ortamında, ilk aşamada oksijensiz soluyan hayvanlar ile oksijensiz fotosentez yapan bitkiler kaldı.
Oksijenli ya da oksijensiz soluyan canlıların tümü sitoplazmalarında glikoliz denen bir seri tepkime ile glikozu yıkarak enerjilerini elde ederler. Bu nedenle dünyada glikolizle enerjisini elde eden canlıların tümü, bir anlamda tüm canlılar bu tepkimeler için aynı genleri ve enzimleri kullanırlar.
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.