“Ey kilimi döven kilimci!Maksadın kilimin tozunu almak mı?Yoksa,ceza vermek mi?Ey antibiyotiği zerk ile verip,hastanın canını acıtan tabip!Maksadın canı yakmak mı?Yoksa yanan narı dindirmek mi?Ey tükenemez olduğu iddia edilen kaleme ‘hoh’layıp yazmasını bekleyen kalem ehli!Maksadın son zerresine kadar kalemi tüketmek mi?Yoksa umudunu hep diri tutmak bu?Ey kapıya onlarca kez vurup açılmasını bekleyen dilenci!Maksadın ev sahibini görmek mi?Yoksa istediğini alıp çekip gitmek mi?Ey bize eziyet veren!Ey bizi dara düşüren!Ey bizi yoktan var eden!Ey bizi her an takip eden! Maksadın bizim gönlümüzü genişletmek mi?Yoksa genişleyen çevremizi düzenlenmek mi! Arkadaş!Sıkıntı da,acı da böyledir işte...Allah sana sıkıntı veriyorsa,senin rahatlığın içindir.Ne garip değil mi?İnsan sıkıntı çekerek rahatlar mı?Evet,eğer Allah’ın çok kıymet verdiği bir kul ise rahatlar.Allah sevdiği kullarını sıkıntıya koyar.”
“Okuyun!Bu kanı,bu gözyaşlarını,arşı inleten anne feryatlarını,kundaktaki güneş yüzü görmeden göçen çocukları,silah sesleri ve huzursuz düzeni ‘cehaletten’ başka bir şey özetleyemez.Oku! Oku ki,aydınlansın karanlıklar.”
“Doğum anında bir annenin çektiği sancı,sağlıklı bir insanın acıya direnebildiği noktadan kıyasla daha fazladır.Bu böyleyse ve karınca kendi ağırlığının üç mislini kaldırabiliyorsa, insan da Rabbinin verdiği imtihan yükünü kaldırabilmeli.Yılmamalı ve sabretmeli...”