Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Erken İslam Tarihinden Osmanlı’nın Son Yüzyılına

Hilafet

Namık Sinan Turan

Hilafet Sözleri ve Alıntıları

Hilafet sözleri ve alıntılarını, Hilafet kitap alıntılarını, Hilafet en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
16. yüzyıl Osmanlı egemenliğini İslâmi hukuk geleneği çerçevesinde tanımlama ve doğrulama yönünden sistematik bir gelişmeye sahip olmuştur. Bu dönemin sözkonusu girişimi teorileştirme yönünde öne çıkan en dikkat çekici isim Şeyhülislâm Ebussuud Efendi'dir. Ona göre sultanın egemenliğini haklı kılan unsur kutsal hukukun uygulayıcısı ve koruyucusu olmasıydı. Bu konuda sınır tanımayan bilgin, Sultan Süleyman'ı "yüce kelamı bildiren kişi” olarak tarif etmiş, ona itaatsizliğin Tanrı'ya itaatsizlik anlamına geleceğini yazmıştı.
Sayfa 255Kitabı okudu
Gazali
Bu işi üstlenmiş Abbasi hanedanlığı mensubunun hilafet fonksiyonunu üzerine aldığını; çeşitli alanlardaki yönetim işlevlerinin halifeye bağlılık borçlu sultanlar vasıtasıyla yerine getirildiğini düşünüyoruz. Günümüzde, yönetim yalnızca askeri gücün sonucudur ve askeri güç sahibi kime bağlılık sunarsa artık o kişi halifedir.
Sayfa 235Kitabı okudu
Reklam
Halil İnalcık
"Osmanlı sultanları cülus sırasında kılıç kuşanırken aynı zamanda hilafet makamının sahipliğini de üstleniyordu. Sultanın gücünü yönetilenler ve özellikle Islâm tebaa üzerindeki meşrulaştırıcı araçlardan biriydi hilafet. İster muamelat olsun, ister edebi ya da politik yazım; bir noktada sultanları halk gözünde neredeyse azizler mertebesine çıkararak, velilikle kutsallaştırıyorlardı."
Sayfa 271Kitabı okudu
Halil İnalcık
"Osmanlı İmparatorluk sistemini ilgilendirdiği kadarıyla, İslâmi gelenek aslında sultanın sınırsız keyfi iktidarı önünde en etkili frendi. İslâmi geleneklerin koruyucusu olan ulema, kendi içindeki tabakalaşmaya ve sık sık mevki ihtilafına düşmesine rağmen, geleneksel ve meşru bir direniş merkezi olarak, bütün Osmanlı tarihi boyunca çok büyük bir rol oynadı. Diğer gruplar, sultanın buyurucu iktidarına karşı, geleneksel yerleşik haklarını koruyabilmek için sık sık ulemaya sığındı.”
Sayfa 228Kitabı okudu
Her şeyden önce hilafet makamını ellerinde tutan Emevi ailesi Haşimiler gibi İslâm'a başından beri hizmet etmiş bir aile olmayıp büyük çoğunluğu Mekke'nin ele geçirilmesi ile İslâm'a girmişlerdi. Hal böyle iken Haşimilere karşı iktidarda olmaları bazı çevrelerce muhalefet kıvılcımını körükleyecek bir durum olarak kabul edilmekteydi. Osman'ın karşı karşıya kaldığı tek sorun bu değildi. Çoğu kendi ailesinden olan valileri denetlemek, ganimetlerin paylaşımı ve merkezi hükümetin otoritesini sürdürme onun çözmek zorunda kalıp başaramadığı başlıca problemlerdi
Emevi döneminin önemli özelliklerinden birisi yapılan fetihlerle ele geçirilen bölgelerde Arapçılık politikası yapması ve Arap dışındaki Müslüman unsurları ikincil bir statüde tutarak Mevali saymasıydı.
Reklam
Sultan siyasi iktidarın yanı sıra ruhani iktidarı da kendi şahsında toplayarak patrimonyal hükümdarlığın mükemmel bir örneğini oluşturmuştu. Oysa İnalcık'ın da belirttiği üzere sultanın iktidarının göksel ve dünyevi kökenlerine işaret eden sultan-halife unvanı ikili iktidarın ifadesi olmakla beraber, gerçekte bunlar arasında bir birlik asla olmamıştı. Klasik dönemde çifte tekeli ile patrimonyal devlet doruğa çıktığında, ulemanın iktidarı paylaşımı kısıtlandı hatta tamamen saf dışı bırakıldı. Padişah bizzat yönetme yetkisine dayanarak örfi kanunlar koydu ve bunu yaparken de şer'i hukuktan bağımsız davrandı. Oysa sultanın gücünü kaybetmeye başladığı dönemlerde bu durumun aksi bir gelişme yaşanacak ve diğer geleneksel güçlerle ittifak eden ulema devlet içinde nüfuz kazanacaktı.
Sayfa 228Kitabı okudu
Osmanlı Devleti ideolojik zemin olarak İslâm rengini her zaman öne çıkaran ancak bunu hükümdarın iktidarını meşrulaştırıcı araçlardan biri olarak kullanan bir anlayışa sahipti. İslâm kültürel ve sosyal kurumları biçimlendiren, hukukun zeminini oluşturan bir inanç sistemi olarak algılanmaktaydı. Hükümdarın en azından görünürde tüm eylem ve hareketlerinin İslâm sistemine uygun olması anlayışının ötesinde hükümdar gerekli gördüğü durumlarda şeriatla çelişen kararlar alabilmekteydi ki bu durumda ulemanın yapaşey “şer'i maslahat değildir, ul’ulemr ne ise öyle olsa” demekten ibaretti.
Sayfa 223Kitabı okudu
Osmanlı padişahları yetkiyi devraldıkları gücün diğer geleneksel imparatorluklardaki gibi ilahi kökenli olduğunu iddia etmişlerdir. Onlar için kullanılan müeyyed min-dinillah yakıştırması Tanrı tarafından yetkili kılınmış, ödüllendirilmiş anlamını taşımaktadır. Bu anlayış aslında kökenini Oğuz ananesinden almıştır. Oğuz geleneğinde iktidar kut olarak adlandırılıp Tanrı tarafından yöneticiye verilmekteydi.
Sayfa 233Kitabı okudu
Osmanlı ilmiyesi bir anlamda devletin resmi protokolüne bağlı memur statüsündedir.Bu anlamda devletin ideolojisine meşru bir zemin sağlama onun kurumsal işlevinin doğal bir parçasıdır. İlmiyenin başı konumundaki şeyhülislâmlık makamı dahi kutsal kanuna bağlılığı denetleme görevinin yanında çoğu kez siyasal iradenin arzusu doğrultusunda alınan kararları meşrulaştırma görevini üstlenmiştir
Sayfa 255Kitabı okudu