Bilmezdim hüznü, ama iç sıkıntısını, kederi bilirdim, yürek karasını da
duyduğum olmuştu. Şimdi ipek kumaş gibi bir şey sarıyor
beni, sinirlendiriyor, bir hoşluk veriyor, ayırıyor ötekilerden.
Gençliğin bana her türlü ayrıcalığı bağışladığına, ne yapsam gençliğim yüzünden hoş görülmesi gerektiğine inandığım yok benim. Bir önem veriyorum gençliğe.
Kişinin günü gününe uymadığını, hep bir düşüncede durmadığını, gündelik hayatın insana birtakım iyi duygular da getirdiğini hiç düşünmemiştim. Hayalimde, kendim için, hep alçaklıklar, kötülüklerle, bayağılıklarla dolu bir hayat kurardım.
Bu istek, gönülleri elde etmek isteği, yaşama gücümüzün bolluğundan, başkalarını etkimiz altına almak hevesinden mi gelir, yoksa gizli, kendi kendimize de açamadığımız bir ihtiyaçtan özümüze güvenememekten kurtulmak, yardım görmek ihtiyacından mı doğar, bugün de kestiremiyorum.
Kitabın qəribə sehri var idi, əsər tək nəfəsə içə çəkiləcək zərif və macəra dolu üslubda yazılmışdı. 18 yaşında olub bir tərəfdən həm gələcək üçün ciddi düşünmək, bir tərəfdən də həyatını dadını çıxarmaq duyğusu arasında qalmağı daha yaxşı ifadə edən ikinci kitab oxumamışam yəqin ki. Oxuyanda özümü o yaşlarda hiss edirdim tamamilə. Müəllif özünü yenidən oxutdurmaq istəyi yaratdı.
Aşk bana, vücuduma gerçek bir haz tattırıyordu, bundan başka aşkı, sevişmeyi düşündükçe bir düşünme hazzı da duyuyordum. Biz Fransızlar “faire l’amour” diyoruz Sevişmeye; aşkı uygulama, yerine getirme demek bu.. Bir büyüsü, bir çekiciliği var bu sözlerin; bu deyimi anlamından ayırıp da birer birer sözcükler üzerinde durdunuz mu, daha iyi duyuyorsunuz o büyüyü, çekiciliği. Yapmak, uygulamak, yerine getirmek hep somut eylemler bunlar, aşk gibi soyut, şairce bir kavramla birleşiverince pek hoşuma gidiyor.