Müminlerin Allah'tan korkmaları tehlikelere karşı duyulan korku değil, saygı ve tâzimin neticesinde oluşan muhabbet bağıdır. Normal şartlarda kişi korktuğundan kaçar ancak Allah'tan korkan korkusu oranında O'na yakın olur, yaklaşır ve rahmetinden istifade eder.
Kâinat önceleri cilasız bir ayna gibiydi. Âdem bu aynanın cilâsı ve ruhu olmuştur. İşte bu metafor doğrultusunda, Âdem olmasaydı kâinat ruhsuz ve cansız kalırdı. Böylece, insan kâinatın ruhu ve cilası olmuş, evren onunla canlanmış ve hayat bulmuştur.
İnsan kendisini ilgilendirmeyen, fâni ve geçici düşüncelerin tuzağına düşmeden kendi benliğini ve aslını idrak etmeye çalışmalı, bunun dışında kalan her türlü meşgaleden uzak durmalı ki itminan makamında elde ettiği güzellikleri kaybetmesin.
Allah korkusu diğer korkular gibi değildir. Diğer korkular, istikrarsızlık, tedirginlik ve ümitsizlik verirken ilginç biçimde Allah korkusu, insana güven, soğukkanlılık, sabır ve tahammül aşılar.
Dil bedest âver ki hacc-ı ekberest
Ez hezârân Kâbe yek dil bihterest
Kâbe bünyâd-ı Halîl-i âzerest
Dil nazargâh-ı celîl-i ekberest.
Bir gönül yapmak hacc-ı ekberdir.
Binlerce Kâbe yapmaktan bir gönül almak daha iyidir.
Kâbe Hz. İbrahim’in binasıdır.
Gönül ise yüze Allah’ın nazargâhıdır.