Okumak, hapishane hayatının bir parçasıydı, tıpkı çalıp söylemek, "ah çekip" derinlere dalıp gitmek gibi.
Kitap, özellikle siyasiler için ekmek kadar önemli bir ihtiyaçtı. Kitapları, kitapsızlar biraz da saygı ve istekle izlerdi.
Dört duvarların gördükleri bizim gördüklerimizin ve tahmin edebileceklerimizin çok üstündedir. Ha bir yıl, ha on yıl ya da müebbet... Farklı olan, rakamlardır. Kaybolan günlerin, haftaların, ayların ve yılların hesabını kim yapabilir?
İşgal kuvvetleri hapishanelerinde nice yurtseverlerin de geçmişten günümüze baktığını görürüz. Hücrelere atılmış, sürgünlere yollanmış ve işkencelerden geçirilmiş bu gecmiş zaman şövalyelerinin otuz üçlük bir tespihi çektikleri görülmemiştir. Çünkü bazılarının sadece tırnakları degil, parmakları da yoktu.
Teknoloji geliştikçe, el ve ayaklara vurulan zincirli öküz bağı yerini ellere önden veya arkadan vurulan modern kelepçelere bıraktı; ama kelepçe, insanlığa vurulmuş bir damga niteliğini daima taşıdı.