Volta atmak, hapishanede salına salına gezmek değildir. Volta usül erkan içinde atılır. Her köşe temkinli dönülür. Volta atmak malta adı verilen koridorlarda veya avluda, bahçede mahkumlar sıkı adımlarla bir ileri bir geri gidip gelirler. Aynı durum hücrede veya koğuşta da yapılır. 2.5 metrelik hücrede bu volta üç adım ileri üç adım geri olur. Bu bir idman, bir ilaç gibidir. Bazı mahkumlar bunu tek başına yapar. İki mahkumun beraber attıkları volta da vardır. Yan yana yürüyen iki mahkum dönüşlerini birbirlerinin yüzlerini görecek şekilde yaparlar. Asla sırtlarını verecek şekilde dönmezler. Biri soldan dönüyorsa öbürü sağdan dönecek ve bunu tedbir olarak yapacaktır. Yakında olsalar bu bir güven meselesidir ve hapishanede güven en son akla gelir. Önce akla gelmesi gereken tedbirdir.
Tarih sayfalarını tarafsız tetkik ettiğimizde her geçen gün meselelere bir yenisinin eklendiğini görürüz. Zaman, karanlıkları aydınlatacak kadar kuvvetli; tarih, her an değişebilecek kadar engindir.
Yarın, dünü gömerek üstünü toprakla örtebilecek kadar bir defin ustasıdır.
Tarih için açılmayacak kilit, yıkılmayacak duvar yoktur. Yeter ki bir kaynak, bir mecra bulsun.
Okumak, hapishane hayatının bir parçasıydı, tıpkı çalıp söylemek, "ah çekip" derinlere dalıp gitmek gibi.
Kitap, özellikle siyasiler için ekmek kadar önemli bir ihtiyaçtı. Kitapları, kitapsızlar biraz da saygı ve istekle izlerdi.
Teknoloji geliştikçe, el ve ayaklara vurulan zincirli öküz bağı yerini ellere önden veya arkadan vurulan modern kelepçelere bıraktı; ama kelepçe, insanlığa vurulmuş bir damga niteliğini daima taşıdı.
Benim pencerelerim hep maviye ve yeşile açıktı; ne demir mazgalları vardı ne tel örgüleri. Kapılar sürgülü degildi. Kilit nedir, pranga nedir bilmezdim. Ve hiç kelepçe görmemiştim. Hiç silah patlamamıştı yanı başımda...
Dört duvarların gördükleri bizim gördüklerimizin ve tahmin edebileceklerimizin çok üstündedir. Ha bir yıl, ha on yıl ya da müebbet... Farklı olan, rakamlardır. Kaybolan günlerin, haftaların, ayların ve yılların hesabını kim yapabilir?
İşgal kuvvetleri hapishanelerinde nice yurtseverlerin de geçmişten günümüze baktığını görürüz. Hücrelere atılmış, sürgünlere yollanmış ve işkencelerden geçirilmiş bu gecmiş zaman şövalyelerinin otuz üçlük bir tespihi çektikleri görülmemiştir. Çünkü bazılarının sadece tırnakları degil, parmakları da yoktu.