Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hunlar Gönderileri

Hunlar kitaplarını, Hunlar sözleri ve alıntılarını, Hunlar yazarlarını, Hunlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Chronicon Paschale’ın yazarı tarafından neredeyse birebir alıntılanan John Malalas’ın kitabında şu hikâyeyi okumaktayız: III. Valentinius ve II. Theodosios’un hükümdarlıkları sırasında Attila onbinlerce adamlık ordusuyla birlikte Roma ve Konstanti-nopolis’e seferler düzenledi. Onun tarafından Valentinius’a gönderilen Got bir elçi şöyle söyledi, “Benim efendim ve senin de efendin Attila, sarayını onun için hazır etmeni benim aracılığımla sana emrediyor”. Attila Got bir elçiyle benzer bir mesajı Konstantinopolis’teki Theodosios’a da gönderdi. Ancak, bu fevkalade küstah ve anlamsız isteği duyan Roma’nın en önde gelen senatö-rü Aetius, Romalıların düşmanı Galya‘daki Alaric‘e gitmiş ve Attila’yı geri püskürtmek için onu ikna etmişti.
Olayın dehşete düşen çağdaşları, Attila‘nın yolda ilerlerken topladığı ordu-nun yarım milyon adamdan oluştuğunu söylüyorlardı ki bu da paniklerinin açık bir ifadesidir.40 Galyalı toprak sahibi Sidonius Apollinaris‘in bu orduyu betimlemesi de paniği aynı şekilde ifade etmektedir; bu durumdan hiçbir kazancı olmayacağı gibi, eğer saldırı önlenmezse çok büyük mal kaybı yaşayacağı da kesindi. Onun satırları ise şöyle der: birdenbire çok güçlü bir ayaklanmayla kopup gelen barbar dün-yası, bütün kuzeyi Galya‘ya döktü. Savaşçı Rugiler’dan sonra, öfkeli Gepidler, hemen arkadan da Geloniler geldi; Burgonyalılar Scirilere sığındı; Hunlar hızla ilerlediler, önlerinde Bellonotiler, Neurialılar, Bastarnaeler, Thuringiler, Burcteranlar ve toprakları Nicer’in sazlıklı sularıyla yıkanan Frenkler.
Sayfa 171
Reklam
Honoria’nın, Ravenna‘da ve büyük olasılıkla sarayın içerisinde kendisine ait bir konutu vardı; bu konut Eugenius adındaki bir kâhya tarafından idare ediliyordu. 449 yılında Honoria, Eugenius’un kendisini baştan çıkartmasına izin vermiş -Konstantinopolis’teki söylentilere göre Honoria hamile kalmıştı. Ancak bu durum anlaşıldığında Eugenius ölüme mahkûm edilmişti. Prenses ise zorla, kendisinden isyankâr davranışlar ya da taht üzerine planları olması beklenmeyen Herculanus adında saygın ve zengin bir senatörle nişanlandırılmıştı. Kötü kaderine aşırı derecede öfkelenen Honoria, bunu değiştirmek için esaslı bir plan yapmıştı. 450 yılının baharında, Hyacinth adında bir haremağasını Attila’ya göndererek belli bir miktar para karşılığında kendisini bu dayanılmaz evlilikten kurtarması için yalvardı
Sayfa 168
445 yılından önce, henüz Bleda hayattayken çarmıha gerilmişti. Bleda’nın öldürülmesinden sonra Aetius ve Attila hâlen dosttular: Aetius sekreter olarak ikinci Constantius’u göndermişti ve ayrıca Bleda’nın cücesi Zerco da kendisine sunulmuştu.12 Bu dostluğun pratik bir yönü de vardı. Attila’ya Batı İmparatorluğu’nda askerlerin başı rütbesi veril-mişti. Ancak tabii ki, ne Attila Roma ordularına kumanda etmeyi bekliyor, ne de Aetius onun bunu yapacağını düşünüyordu. Fakat bu ünvan yüksek oranlı bir ödemeyi de beraberinde getiriyor, askerlerinin yiyecek gereksinimini karşılamak üzere büyük miktarda tahıl veriliyordu. Sonuçta bu ünvan yabancı hükümdarlara bir şeref payesi olarak sunuluyordu.
Hunların İskit ajanını kazığa oturtması:
Üç gün sonra Romalılara hediyelerini almış ve Konstantinopolis’e doğru yapacakları uzun yolculuğa başlamışlardı. Attila, Berichus‘u onlarla yolculuk etmek, imparatorun memur-larıyla görüşmek ve geleneksel olarak verilen hediyeleri almak üzere görevlendirmişti. Yolculuk enteresan geçiyordu. Geldikleri bir köyde, Roma topraklarından Hunlar hakkında bilgi toplamak üzere gönderilmiş ‘İskit’ bir ajanın yakalandığını ve Attila’nın emrettiği gibi kazığa oturtulmak üzere olduğunu öğrenmişlerdi.
Sayfa 152
Attila'nın ve Bleda'nın soytarısı Zerco
Arkadan Bleda‘nın soytarısı Zerco geldi. Bleda ona o çok istediği karısını vermişti, ancak Bleda’nın öldürülmesinden sonra Attila cüceyi Aetius‘a, o da Aspar‘a vermişti. Şimdi ise Zerco tekrar Hunların arasına dönmüştü, çünkü Batı’ya giderken karısını burada bırakmaya zorlanmıştı. Edeco‘nun tavsiyesiyle Attila’ya doğrudan kendisi yaklaşmıştı, ancak Hun onun [karısını da götürme] isteğini öfkeyle reddetmişti. Yine de Zerco onu eğlendirmeyi başarırsa, bu konudaki fikrini değiştireceğini ümit ediyordu. Enteresan giyimiyle ve kullandığı Latin, Got ve Hun dillerinin tuhaf karı-şımı ile diğer Hunlardan yoğun alkış almayı başarmıştı.
Sayfa 150
Reklam
Herkes yerine oturduğunda bir saki Attila’ya bir kupa şarap getirdi. O da şarabı alarak Berichus’un şerefine kaldırdı; Berichus derhal ayağa fırladı, çünkü geleneklere göre Attila’nın şerefine böyle kadeh kaldırdığı kişi, şaraptan bir yudum alana kadar ya da hepsini bir dikişte içip kadehi sakiye verene kadar yerine oturamazdı. Berichus tekrar yerine oturduktan sonra, Romalılar da dâhil herbir misafir Attila’yı aynı şekilde onurlandırdı: Hun onları selamladı, onlar da kupalarını alarak şaraptan bir yudum tattılar. Bu merasim sona erdiğinde içeriye bir Roma şehrinden yağmalanmış olan, üzerindeki gümüşten yapılmış büyük düz tabaklarda et, ekmek, nefis kurabiyeler, ὄψα dolu olan, Roma geleneğine uygun olarak her üç ya da dört misafire bir adet olmak üzere masalar getirilmişti.
Sayfa 149
Attila'nın evleri
Köyde, Attila’nın evleri herkesinkine oranla çok daha özenilerek, rendelenmiş ve cilalanmış kerestelerden inşa edilmişti. Evler doğal bir tepenin üzerindeydi ve kazıklı çitlerle çevre-lenmiş, ahşap kulelerle süslenmişti. Bu kazıklı çitler, kuleleri olmasına karşın, askerî savunma amaçlı değil -aslında göçebe süvarilerinin manevra kabiliyetlerini kıstlıyor da olabilirdi- süsleme amaçlı olarak kurulmuştu
Sayfa 142
Attila'nın fiziksel özelliği
Kalabalık bir muhafız grubu efendilerinin çadırı önünde nöbet tutuyordu, fakat Maximinus ve arkadaşı hemen içeriye alınmışlar ve Attila‘yı ahşap bir sandalyede otururken bulmuş-lardı. Maximinus Bigilas ile beraber öne doğru ilerlerken Priscus ve onunla gelmiş olan bir ya da iki kişi daha, hürmetkâr bir mesafede, daha geride durmuşlardı ve bu buluşma, tarihçi-nin Hun lideri incelemek için yakaladığı ilk fırsat oluyordu. Gözlemledikleri, kısa, güdük bir vücut, büyük bir suratta yer alan küçük ve çukura kaçmış gözlerdi ve dahası onun yassı burnu ve sakal yerine geçen birkaç dağınık tüyü arasından hayran olunacak pek bir yer bulamamıştı.
Sayfa 139
Akatzirilerin kesin olarak kim olduklarını bilmiyoruz ancak bu konuda birkaç varsayım öne sürülmüştür: onlar Heredot‘un Agathyrsileriydi veya Khazarlardı veya Magyarlar (Macarlar)dı Ancak bu varsayımları reddetmek zorunda-lyız, çünkü Priscus bize onların Hun bir kabile olduğunu söylemiştir ve ondan bu konuda şüphelenmek için hiçbir nedenimiz yoktur (s. 26). Yaşadıkları bölge ancak tahmini olarak belirlenmiştir. Jordanes bize Vidivarilerin Vistula Nehri’nin ağzında yaşadıklarını söyler; Doğu’da Baltık kıyılarında Aestiler ve onlardan daha güneyde, quibus in austrum, Akatzir ulusu yaşa-maktaydı. Bu bilgiler doğrultusunda Marquart onların yaşadık-ları toprakları günümüzün Korosten şehri yakınları olarak belirler.
Sayfa 125
Reklam
Doğu Roma’da yaşamış olan Kont Marcellinus‘un sözleri dikkatimizi çekmektedir çünkü 447 yılıyla ilgili olarak yazdıkları hiçbir yerde sergilemediği bir usluba sahiptir: “paene totam Europam excisis invasisque civitatibus atque castellis [Attila] conrasit” - “Attila neredeyse bütün Avrupa’yı yerle bir etti”.
Sayfa 121
452 yılının Galya Günlemleri yazarı bu ra-kamı “yetmişten az değil” olarak tespit etmiştir. Durumu anla-tan sözleri burada bütünüyle alıntılanacak kadar enteresandır: ‘nova iterum Orienti consurgit ruina, qua septuaginta non minus civitates Chunnorum depraedatione vastatae” (Doğu’da yeni bir felaket baş göstermişti ve en az yetmiş kadar şehir Hunların saldırıları sonucunda harap olmuştu ve bu arada Ba-tı’dan hiç yardım gelmemişti).128 Bu son söylenenlerin anlamı ne olabilirdi? Biz yalnızca, Batı Roma’da yaşayan bazı kişilerin, Doğu Roma harap edilirken Aetius‘un yalnız başına bırakılmaması gerektiğine inandıkları sonucunu çıkarıyoruz. Doğu Roma sıklıkla Batı Roma’nın yardımına koşmuştu -bunlar fedakârlık yapma amacı gütmüyordu- ve bu yardım çoğunlukla Doğu Roma’nın gücünü aşıyordu. Batı Roma’nın, bu borcu ödemesi gerektiğine; yani Eski Roma’nın yeni Roma ya yardım etmesi gerektiğine inanan kimseler olduğuna dair elimizde bulunan tek ipucu budur.
Sayfa 120
Dacia Ripensis‘te Utus (Vid) Nehri’nin yanında mevzilenmiş olan Attila, onu karşılamak üzere Marcianopolis‘ten gelen imparatorluk ordusu ile savaşa tutuşmuştu. Romalılar, Germen kumandan Arnegisclus‘un idaresindeydi. Trakya‘da askerlerin başı olma görevini hâlen işgal eden Arnegisclus, 441 yılında Vandal John‘u öldürmesiyle ün salmıştı. Hataları ne olursa olsun -kendisi 443 yılı seferinde ağır yenilgi alan kumandanlardan bir tanesiydi- şu anda Hunlara karşı, Romalılardan daha önce görmedikleri büyüklükte bir direniş sergiliyordu. Ancak tek bir savaşta herşeyi riske atmış ve yenilmişti. Atı öldürül-müştü; kaynaklarımız attan düştüğünde bile cesaretle savaşmaya devam ettiği konusunda hemfikirdir. Burada zafer Attila’nın olsa da, kendisi de ağır kayıplar vermiştir.123 Gerçek-ten de bu savaşın detaylı bir anlatımı günümüze kadar ulaş-saydı eğer, büyük olasılıkla Utus Savaşı’nın Hunların gücüne telafisi mümkün olmayan zararlar verdiğini anlayabilirdik. Dahası bu savaş Attila’nın Romalılara karşı kazandığı son zafer olarak bilinmektedir.
Sayfa 119
Hun süvari birliğinin harekete hazırlandığı sırada, Romalılar çok büyük bir felaketle karşılaşmışlardı. 26 Ocak 447’de başlayan ve Doğu Roma İmparatorluğu’nu dört ay boyunca darmadağın eden bir dizi deprem, Evagrius‘a göre, tarihin en şiddetli depremleriydi. Kasabalar bir bütün halinde yutuluyor, hem karada hem denizde sayısız felaket meydana geliyordu. Trakya, Çanakkale Boğazı ve Cyclades Güney Ege’deki adalar, hepsi birden depremden etkilenmişlerdi. Bize aktarılanlara göre, sarsıntıların başlamasından üç ya da dört gün sonra, bar-daktan boşalırcasına çok şiddetli yağmurlar başlamıştı. Küçük tepeler yerle bir olmuştu. Konstantinopolis’te sayısız bina çök-müş, en kötüsü de Anthemius’un güçlü duvarlarının en az elli yedi kuleyi içeren bir bölümü yerle bir olmuştu.117 Artık bu büyük şehri kimse kurtaramaz gibi görünüyordu. Üstüne üstlük, halkın büyük bir kısmı şehir içerisinde üzerlerine çöken sayısız binanın altında gömülüydü ve arkasından yine veba baş göstermiş, binlerce yurttaş ölmüştü.
447 yılında Hunlar, Doğu Roma İmparatorluğu’na ikinci defa saldırdılar. Kaynaklarımız bize bunu neden ya da ne tür bir bahaneyle yaptıkları konusunda tek bir kelime dahi etmez. Ancak Hunların, Attila‘nın liderliğinde kurulan bu düzenleri içerisinde, daha sonra da açığa çıkacağı gibi, yağmacılık top-lumsal bir gereklilikti. Burada başka bir tek şeyden emin olabiliriz: barış Roma hükümetinin yaptığı bir yanlıştan dolayı bozulmamıştı. Eğer böyle olsaydı şüphesiz Priscus, uzun uzun hükümetin yanlışına dikkatleri çeker ve Theodosios’u suçladığının işaretleri, onun yazılarından türeyen diğer hikâyelerde bize ulaşırdı. Doğu Romalıların zaten göçebelerin saldırısına davetiye çıkartmadan da yeterince sıkıntıları vardı. Anato-lius‘un Barış Antlaşması’nı takip eden kış mevsimi, beklenenden de daha sert geçmişti. Bize anlatılanlara göre, kar nere-deyse altı ay boyunca kalkmamış, binlerce insan ve sığır soğuk-tan ölmüştü. Sonraki yılda ise korkunç yağmur fırtınaları Bithynia‘yı harap etmiş, bütün şehir ve eyaletler sel ve taşan nehirlerle beraber yıkılıp gitmişti. 445 yılında ise Konstantino-polis’te Circus isyanları birçok kişinin ölmesine neden olurken, çok sayıda yurttaş da veba yüzünden yok olmuştu. Felaketler 446 yılında da devam etmişti. O yıl başkentin yiyecek stokları tükenmişti ve arkasından yeni bir veba salgını daha ortaya çıktı. Theodosios’un bakanları, kuzey sınırında risk alacak konumda değilllerdi.
Sayfa 116
72 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.