Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

En Eski Hunlar Gönderileri

En Eski Hunlar kitaplarını, en eski Hunlar sözleri ve alıntılarını, en eski Hunlar yazarlarını, en eski Hunlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ben okuyorum
ne de olsa Hunlar, Olbia açıklarında sürülerini otlatırlarken, boş kaldıkları aralarda, şüphesiz Homeros okumuşlardır.
Sayfa 189Kitabı okudu
Hunlara yaptığı kişisel ziyaretinin bir anlatımını yayınladığını bildiğimiz ilk gezgin, Mısır‘ın Teb şehrinden Olympiodoros‘tur. 412 yılı civarı, Konstan-tinopolis’ten Hun kralı Donatus‘a elçilik görevlisi olarak gönderilmiştir ve birkaç yıl sonra kendi döneminin tarihini yazmaya koyulduğunda, eserine görevinin bir tanımlamasını ve görünen o ki, Hunlar hakkında da bir arasöz ilave etmiştir (18. fragman). Olympiodoros’un eserinin kayboluşu bu göçebeler hakkında bildiklerimiz bakımından tam bir felaket oluşturmuştur.
Sayfa 22
Reklam
Ammianus Hunların kökenini Asya’nın derinliklerinde aramaya kalkışmaz bile. Onları vahşet konusunda çok uzun zaman önce yaşamış olan diğer barbarlarla da karşılaştırmaz. Geniş kapsamlı okumaları sırasında Hunların isimlerine, eğer gerçekten rastlamışsa da, nadiren rastlamıştı. Onların kökenleri hakkında, kendi özel bakış açısını da geliştirmiş olabilir, ancak öyleyse bile bu düşüncelerini hiçbir tatmin edici kaynakla destekleyemediğinden dolayı, kısaca Hunların tarih tarafından ilk bilinmeye başladıkları sıralarda yaşıyor oldukları o bölgede yaşadıklarını söyler. Ammianus için Hunların hikâyesi doğu Avrupa’da, Azov Denizi‘nin kuzeyinde veya kuzeydoğusunda başlamıştır ve kuzey okyanusunun yanında yaşamışladır. Onların bu yurtlarını niye terk ettiği konusunda bir yorum getirmez.
Sayfa 30
Hikâyeye göre, Gotlar ve Hunlar birbirlerinin varlıkların-dan haberdar olmadan uzun süre yan yana bölgelerde yaşamış-lardı. Onları ayıran Kerch Boğazı’ydı ve her iki millet de ufkun ötesinde kara olmadığını düşünüyordu. Ancak bir gün bir atsi-neği tarafından ısırılan Hunlara ait bir buzağı bataklık sularını aşarak karşı kıyıya geçince olan oldu. Çobanı da onu takip etti ve önceleri var olmadığına inanılan bir diyar bularak geri dö-nüp bunu kendi diyarının insanlarına anlattı. Bu hikâyenin bir de alternatifi vardır. Bu ikinci versiyona göre, bir erkek geyiği takip eden Hun avcılar kaçan avlarının peşinden boğazı geçmişlerdi. Geldikleri yerin yumuşak havası ve toprağın verimliliği onları şaşırtmıştı ve geri dönüp diğer Hun yurttaşlarına iyi haberi vermişlerdi. Sonuçta suçlu bir buzağı mı yoksa bir geyik miydi bilinmez ama Hunlar kısa bir zaman sonra bütün güçleriyle boğazı geçip Kırımlı Gotlara saldırdılar
Hunlar hakkında teoriler;
Jerome, Herodot gibi, Hunları İskit-lerle eş tutmuştu ki o İskitler Doğu’yu yirmi yıl esaret altında tutmuş ve her yıl Mısır ve Etiyopya‘dan haraç almıştı. Procopius ise, bu işgalcilerin Kimmeryalılardan başkası olma-dığını iddia ederek bu belirsizlikler kervanına katılmıştır. Bu karmaşık durum, daha sonraki dönemlerde bilimin bu sırrı çözmek için çaresizce nelere başvurduğu da göz önünde bulundurulursa, gerçek bir tarihsel bilmece olarak kalacaktır. VII. Konstantin Porphyrogennetos’un Attila‘yı Avarların kralı olarak nitelendirmesi ve onun fetihleri sonucu Venedik şehrinin kurulduğunu varsayması ufak bir sorundur. Daha da ilginci, bir şair olan Konstantin Manasses‘in görüşleriydi. Manasses’e göre, Mısır kralı Sesostris Hunlarla ittifak yapmış ve beraberce Asya’yı ele geçirdikten sonra onlara Asur’u vermiş ve isimlerini ‘Parth’ olarak değiştirmişti.
Sayfa 33
Gotlar hakkında;
Jordanes’in yazılarında yaşayagelen bir halk hikâyesi vardı. Hikâyeye göre, bir zamanlar, İskandinav-ya‘dan göç etmelerinden sonraki beşinci jenerasyonu yöneten Filimer adında Got bir kral vardı. Bir gün tebaası arasında, Got dilinde ‘Haliurunnae‘ denilen bazı cadıların bulunduğunu keşfetti. Bu cadıları kendi halkından ayırarak uzaklara, İskit Çölü’nün yalnızlığına sürgün gönderdi. Ve bu vahşi doğada gezinen bazı kötü ruhlar bu cadıları görerek içlerine girdiler ve sonuçta bütün ırkların en insafsızı, ‘sıska, itici ve fakirliğin vurduğu yarı-insanlar’ ortaya çıktı. Jordanes’in bu hikâyedeki kaynağı her kimlerse, çok az kişi bu kaynağın, yenilgiye uğradıkları insanların acımasızlığı karşısında dehşete düşen Gotlar oldu-ğundan şüphe duyacaktır.
Sayfa 36
Reklam
376 yılında, Tuna garnizonlarına kumanda eden Romalı subaylara, kuzeydeki barbarlar arasında yeni ve beklenmedik boyutlarda bir hareketlilik başladığı haberi ulaşmıştı. Söylentilere göre, Theiss ve Karadeniz arasında yaşayan halk bir karmaşa içerisindeydi. Oldukça vahşi bir grup barbar, terör estirmiş ve insanları yurtlarından uzaklaştırmıştı. Subaylar bu habere karşı kayıtsız kalmışlardı. Onlara, büyük nehrin ötesinde barbarlar arasında gerçekleşen savaşların haberi, ya çatışma tamamıyla sona erdikten sonra, ya da geçici de olsa, ara verildiğinde ancak ulaşırdı. Deneyimleri subaylara, bu durumun da bir istisna olmadığını söylüyordu. Ancak söylentiler ısrarlı bir şekilde devam ediyordu ve arkasından nehrin kuzey kıyısında, impara-torluğa sığınmak isteyen ilk mülteci grubu belirdi. Bu ilk grubu sonradan diğer gruplar da takip etti ve hatta diğerleri de; ta ki nehrin kıyısında çok büyük bir kalabalık oluşturana kadar.28 Subaylar yanılmıştı. Ermanarich‘in Got krallığı Hunlara teslim olmuştu
Sayfa 38
Hunların Anadolu akını];
Hunlar en büyük gayreti uzak doğu bölgelerinde göster-mişlerdir. Bir sel gibi Kafkas Dağları’nın dar boğazlarından geçen Hun gruplar Ermenistan’ı aşarak Doğu İmparatorlu-ğu’nun en zengin eyaletlerine doğru ilerlemişlerdi. Kapadokya köylerinden dumanlar yükseliyordu. İşgalcilerin Halys’e (Kızılırmak) doğru ilerledikleri söyleniyordu. Suriye‘nin bazı bölge-leri harap olmuştu ve Antiokheia‘da savunmaya geçmişti: ‘bu-güne kadar danslara ve mutlu insanların şarkılarına ev sahipliği yapan Orontes (Asi) Nehri’nin kıyılarında düşman atlıları gürlüyordu’. Kalabalık esir grupları ve büyükbaş hayvan sü-rüleri Kafkasya’nın kuzeyinden uzaklara götürülüyordu. ‘Kırımlı kabilelerinin savunma hattı olan Cimmer bataklıklarının ötesinde, Suriye’nin gençleri esir düşmüştü’. Ermenistan’da Hunlar Meliten şehrine ulaşmıştı; oradan da Euphratesia eyaletini aşmış ve Coele Suriye ve Kilikya’nın içlerine kadar dörtnala gitmişlerdi.
Sayfa 43
Hunlar Avrupa’da ilk ortaya çıktıkları zaman, Romalıların, Gotların ya da Perslerin özellikle düşmanı olarak görülmemektedirler. Ayrıca Hunların Ostrogot Krallığını yok etmelerine karşın onu savunmak için de savaştıkları görül-müştür. Avrupa’daki ilk büyük başarıları sırasında bu yeni barbar gruplar kendi aralarında da bölünmüşlerdi. Bu durum, burada yeniden gözden geçirilen bütün bu tarihsel süre boyunca devam etmiş ve günümüzde de hem şaşkınlık hem memnuniyetle karşılanmış bir gerçek olarak değerlendirilmiştir
Sayfa 49
Roma ordusundaki Hun paralı askerleri:
I. Theodosios‘un imparatorluğunun birinci yılında, Hun akıncıları Kuzey Balkanlar’dan sürdüğünü ve takip eden yıllar boyunca da onlar tarafından sürekli olarak tehdit edildiğini gördük. Ancak I.Theodosios onları müttefik olarak da kullan-mıştır. 388 yılında zorba Maximus‘un ordusunu Sava Nehri’nde oyalarken, zafer kazanan atlı birlikler, aslında ordusunda hizmet veren Hunlardan başkası değildi. Seeck’in tahminine göre, aynı yıl Poetovio‘da Maximus’un kardeşi Marcellinus‘a karşı kazanılan zaferden sonra, kaçan düşmana en ağır kayıpla-rı verdirten yine Hun atlılardı.80 Yine seksenlerin sonlarına doğ-ru, bir tarafta II. Valentinius’un subayları Galya‘ya yaklaşmakta olan Hun ordusundan bir grubu püskürtürken, diğer tarafta Askerlerin Başı Bauto da başka bir Hun ordusunu o sıralar Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti olan Raetia‘yı tahrip eden Juthungi‘ye saldırmaya ikna etmişti.
72 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.