Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hz. Muhammed ve Arap İslam Kültürü

August Bebel

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
....en eski din olan Museviliğin kaynağının, Hz. Musa'nın gizli ve oldukça köklü ilişkisi sayesinde özellikle yakından tanıdığı eski Mısır'ın dini, bunun kaynağının da daha önce ki Brahma dini olduğunu görürüz. Tektanrıcı en eski dinlerden gelen bir kolun gelişmesi, bir yandan Budizm'e, öte yandan Zerdüşt ve Konfüçyüs öğretilerine dayanır.
Yine bildiğimiz gibi İncil, kölecilikten yana tavır koyar. Muhammed ise köleliğin koşullarının yumuşatılması ve mümkünse kölelerin serbest bırakılmasından yanadır. "Doğruya inanan bir köleye özgürlüğünü bağışlayan kimse, Allah'ın karşısında büyük bir sevap işler" der ve zekatın bir bölümünün, kölelerin satın alınarak onların özgürlüğe kavuşturulması için kullanılmasını salık verir. Aslında köleliğe tamamen karşı çıkmak ve köleciliğin yok edilmesini istemek, o yüzyılların anlayışına ve kavrama gücüne töre ve adetlerine çok aykırı, henüz fazla ileri gitmiş bir talep olurdu. Bilindiği gibi kölelik Avrupa'da on dört ve on beşinci yüzyıllara kadar uzandı. Muhammed ayrıca bir köle kadını özgür bir kimseden olan çocuğunun özgür olma kuralını getirmişti. O dönemlerdeki Avrupa'nın ya da Almanya'nın bu konudaki anlayışına tamamen aykırı bir yenilikti bu; söz konusu yerlerde aynı konumdaki bir çocuk, özgürlüğünden yoksundu. Öte yandan Muhammed bu konumdaki bir çocuğun annesinin satılabilmesi veya hediye edilebilmesi olanağını da ortadan kaldırmıştı. Birçok Hıristiyan kültür tarihçisi, Müslümanlarda kölelere genellikle son derece ılımlı ve insanca davranıldığnıı ve tutsak edilmiş Hıristiyan kadınların, saraylara girmekte hiçte isteksiz görünmediklerini kabul etmek zorunda kalmışlardır.
Reklam
Arapların en önemli toplumsal kurumlarından biri aileydi. Batı'da bu konuda çeşitli ve farklı görüşler yaygın olduğuna göre, bu aile hukukuna kısaca göz atmak yerinde olacak. Kadınların Muhammed döneminde, daha sonraki dönemlere kıyasla çok daha gelişmiş bir sosyal konuma sahip olduklarını hemen başta söyleyelim. Daha sonraki dönemlerde kadınların aleyhine yönelen olumsuz gelişmede Türk ve İran etkisinin yanında, hareminde önemli bir rol oynadığı kesindir. Örneğin İslamiyet’in ilk yüzyıllarında kadınların peçe taktırma, onları kendi kocaları dışındaki erkeklerden tamamen uzak tutma adeti yoktu. Daha önce adı geçen Ebu Hanife gibi Arap bilginleri, kadınlara yargıçlık (kadılık) görevinin bile verilebileceği görüşünü savunmuşlardır. Ayrıca bilimsel alanlarda incelemeler yapan ve dersler veren kadınların var olduğunu biliyoruz. Kadınların çok özgür bir hayat sürebildikleri Kurtuba Sarayında birçok şair kadın yaşamaktaydı.
Musevi'ler ve Hıristiyanlar, gerek İslamiyet'in en parlak gerekse daha sonraki dönemlerindeki, hatta günümüze kadar uzana gelen örneklerden görebileceğimiz gibi, İslam devlet örgütü içinde en yüksek mevkilere kadar gelebilmişlerdir. Yahudi'ler, bugün bile Hıristiyan Avrupa'da hala kendilerine yasaklanmış onurlu mevkilere ve haklara, İslam devlet bünyesi içinde her zaman sahip olabilmişlerdir. Hıristiyanlar ve Yahudiler, sarayda çok yüksek düzeydeki görevlerde sorumluluklar yüklenmişler, çoğu kez Halifelerin danışmanlığını yapmışlar, özellikle doğuda çok saygın bir yeri olan doktorluk uğraşında sivrildikleri gibi, sık sık halifelerin başhekimliğine getirilmişlerdir. Bütün bunlardan başka, Hıristiyan kilise ve manastırlarının yanı sıra Yahudi sinagoglarının, Hz. Muhammed'in döneminden önce ve sonra İslam İmparatorluğunun bütün topraklarında çok yaygın olmalarına karşın, söz konusu dinlerin mensupları, kiliselerinin sınırları içinde tam bir din özgürlüğüne sahip oldukları gibi, gerek çok büyük varlık ve mülklerinin denetim ve yönetiminde gerekse din işlerinde kusursuz bir özerkliğe sahip olmuşlardır. Ayrıca Hıristiyan ve Yahudi bilim adamları İslam bilim adamları ile dostane ilişkiler kurmuşlardır. Gerek dini, gerekse hukuksal, tıbbi ve doğabilimsel konular büyük bir özgürlük içinde ve çok içtenlikli, her türlü resmiyetten uzak bir açıklıkla tartışılabilmiştir. Böyle bir ilişki, birçok Hıristiyan devletinde hala olanaksızdır.
Doğu insanı gayretli, ılımlı ve azla yetinen insandır ve bu azla yetinme, "çok şükür" deme huyu onun felaketini hazırlayan etmenlerin başında yer alır. O en azla yetinirken, tepesindeki despotların, emeğinin ürününü elinden nasıl çaldıklarını seyretmektedir yalnızca.
İnsan bencildir, dünyanın sırf kendisi için var olduğunu sanıp, başka bir nedenin olabileceğini kavrayamaz. O zaman da, dünyanın tadını iyice çıkarabilmesi için yeryüzündeki hayatın bitmeyeceğini, bitmemesi, gerektiğini düşünür.
Reklam
İnsanın ölüm sonrası yaşam hayali
İnsan bencildir, dünyanın sırf kendisi için var olduğunu sanıp, başka bir nedenin olabileceğini kavrayamaz. O zaman da, dünyanın tadını iyice çıkarabilmesi için yeryüzündeki hayatın bitmeyeceğini, bitmemesi, gerektiğini düşünür. Bu dünya da işler yolunda gitmemişse, umutları öteki dünyaya taşıyacaktır. İşte insanın bu bağlamda yürüttüğü bu basit aklın, öyle anlaşılmayacak bir yanı yok, kaldı ki böyle düşünmesi insanın bencilliği göz önünde tutulduğunda öylesine doğal ki, öteki dünyayı vadeden öğretilerin kolayca yandaş bulmasına hiç şaşmamak gerek.
Sayfa 58 - Arya YayıncılıkKitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.