Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İbn Arabi’de Varlık ve Kötülük Problemi

Selahattin Akti

İbn Arabi’de Varlık ve Kötülük Problemi Sözleri ve Alıntıları

İbn Arabi’de Varlık ve Kötülük Problemi sözleri ve alıntılarını, İbn Arabi’de Varlık ve Kötülük Problemi kitap alıntılarını, İbn Arabi’de Varlık ve Kötülük Problemi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kaldı ki İbn Arabi'ye göre âlemdeki her şey bir hikmete göre var olmuştur ve boşuna değildir: Keşf ve vücüd ehline (süfiler) gelirsek, onlara göre, âlemdeki her parçayı, hatta her şeyi Allah var etmiştir ve bu yüzden her şey var oluşunda ilâhi hakikate dayanır. Kim bir şeyi küçümser veya hafife alırsa, hiç kuşkusuz, onu yaratan kimseyi hafife almış ve küçümsemiştir. Varlıktaki her şey, hiç kuşkusuz, Allah'ın kendisine göre yaratmış olduğu bir hikmetle var olmuştur, çünkü Allah hikmete göre yaratır. Bir şey ancak gerektiği zaman, gerektiği şey için ve gerektiği gibi ortaya çıkar. Kim eşyanın hikmetini görmezse, hiç kuşkusuz bunu da anlayamaz. Kim yaratılışın hikmetli olduğunu görmezse, hiç kuşkusuz her şeyi izhar eden el-Hakim'i de tanıyamaz. Cehaletten daha çirkin bir şey yoktur."16
Her şey olması gerektiği gibi olmaktadır ve âlemde hepsine ihtiyaç vardır. Nitekim âlem bu şekilde mükemmel olur. İbn Arabi bu durumu, dünyadaki iki ayrı varlığın güneş ışınlarını almadaki farklı kabiliyetlerine dikkat çektiği şu satırlarında dile getirir: ...Güneş ışığı altındaki çamaşır ve çamaşırcı örneğinde olduğu gibi; çamaşır güneş ışığıyla ağarırken, yüzü beyaz olan çamaşırcının yüzü kararır. Hikmet sahibi olan kişi onlar hakkında şöyle der: Işık tektir, fakat çamaşırcının mizacı güneş ışığından sadece siyahı kabul ederken, çamaşır ise beyazlığı kabul edecek mizaçtadır. Mizacın, seni beyazı kabul etmekten alıkoymuştur. Çamaşıra da şöyle denilir; mizacın seni siyahı kabul etmekten alıkoymuştur. Zikredilenlerin her birisi hâl diliyle şunu söyleyebilir: “Niçin bana siyahı kabul edebilecek bir mizaç vermedin?” Çamaşırcı da şöyle der: “Niçin bana beyazı kabul edebilecek bir mizaç vermedin” Deriz ki: Âlemde çamaşır ve çamaşırının bulunması gereklidir. Âlemde beyazı kabul edecek bir mizaç olması gerektiği kadar siyahı kabul edecek bir mizaç da olmalıdır. Her kim olursanız olun, her ikiniz de gereklisiniz. Âlemdeki her şey gereklidir ve âlemde her mizaç bulunmalıdır. Hak Teâlâ fiilini, kullarında var ettiği amaçlara göre değil, hikmetin gereğine göre gerçekleştirir. Hikmetin gerektirdiği şey ise âlemde meydana gelmiş olandır.
Reklam
Unutulmamalıdır ki âlem, içinde barındırdığı farklı türdeki sayısız varlıklarla bir bütün olarak ilâhi isimlerin mazharı iken, insan, tek başına bütün ilâhi isimlerin mazharıdır. (Daha önce) sözü geçen (bu varlık), “İnsan ve “Halife' diye isimlendirildi. İnsan adı verilmesi, oluşumunun genel olmasından ve bütün hakikatleri kendinde barındırmasından kaynaklanır. İnsan Hak için, gözdeki görmeyi mümkün kılan gözbebeği gibidir. Bunun için ona (gözbebeği anlamına gelen) “İnsan adı verilmiştir; Çünkü Hak, onun vasıtasıyla mahlükatına bakar ve onlara merhamet eder.*?
İbn Arabi'ye göre hakiki anlamıyla tek gerçek varlık Hak olmakla beraber, etrafımızda gördüğümüz ve kendilerini gerçek zannettiğimiz şeyler büsbütün anlamsız da değildir. Nasıl ki rüyalarda görülen şeylerin bir sembol olduğunu düşünüyor ve uyandıktan sonra bunun tabirini yapmaya çalışıyorsak, aynı şekilde gerçek zannettiğimiz bu hayatı da yorumlamamız ve asıl manasına döndürmemiz gerekir. Ona göre insan bu dünya için yaratılmamıştır ve insanın gerçek yurdu ahirettir. Bu yüzden insanı ahiret yurdundan ayıran bu dünya hayatı bir rüya olarak görülür. Bu rüyadan ancak, ölüp ahirete geçince uyanılır. Rüyada gördüklerimizi uyandığımızda nasıl tabir ettiriyorsak, aynı şekilde, ahiret günü bu dünya hayatından uyandığımızda da, dünya hayatımızda yapıp ettiklerimiz bize tabir edilir.**
"Bir nimet verip nimetlendirirse bu O'nun ihsanıdır. Bir sıkıntı verip azap ederse, bu da O'nun adaletidir. (Allah) başkasının mülkünde tasarruf etmemiştir ki O'na haksızlık ve zorbalık isnat edilebilsin.*
"Bil ki, Allah'ın rahmeti, varlık ve hüküm bakımından her şeyi içine aldı ve gazap bile Allah'ın ona olan rahmetinden var oldu. O'nun rahmeti gazabını geçmiştir; yani, rahmetin O'na nispet edilmesi, gazabın O'na nispet edilmesinden öncedir. Her aynın, Allah'tan (kendisine vermesini) talep ettiği bir varlığı olduğu için, Allah'ın rahmeti her şeyi kuşattı. Ve O, rahmetiyle, aynın dışta var olma talebini kabul eder ve onu var eder. Bundan dolayıdır ki O'nun rahmeti varlıkta ve hükümde her şeyi içine almıştır, dedik... Ve bu (rahmetin gerçekleşmesi için), bir gayenin gerçekleşmesi veya doğaya uygunluk aranmaz. Bilakis ilâhi rahmet, varlıkta, doğaya uygun olsun veya olmasın her şeyi içine alıcıdır... Rahmetin zikrettiği her şey hiç kuşkusuz mutİudur ve varlıkta rahmetin anmadığı hiç kimse yoktur. Ve rahmetin şeyleri anması, onları var etmesinin ta kendisidir. O hâlde var olan her şey merhamet edilmişlerdendir... Öncelikle bil ki, rahmet, var etmede her şey için geneldir. (Allah) elemlere rahmet etmekle, elemleri var etti 5”
Reklam
İbn Arabi düşüncesinde yoktan yaratmanın, mutlak yokluktan değil, izafi yokluktan olduğuna daha önce değinmiştik. Buna göre, âlemde var olan şeyler için daha önce hiç var olmamıştır, diyemeyiz. Bilakis onlar, başka bir varlık mertebesinden bu mertebeye geçiş yapmışlardır. Bu yönüyle henüz yaratılmamış, yani kendisine dış varlık verilmemiş olan eşyanın hakikatleri bir nevi karanlık içindedir ve onların varlık kazanmaları, ancak Hakk'ın onlara tecelli etmesiyle mümkündür. O hâlde tecelli kelimesinin İbn Arabi'nin sisteminde ne manaya geldiğini öğrenmek önemlidir. Hatta İbn Arabi felsefesinin aslında bir “Tecelli teorisi” olduğunu söylemek bile abartı olmaz.”
İbn Arabı, eserlerinde ısrarla Vucüd'un Hakka aıt oldugu ve içinde biz insanların da yaşadığı âlemin, varlığını O'ndan ödünç aldıgini vurgular. Bu yönüyle bakıldığında Hak, varlık için kimseye ihtiyaç duymazken; âlem, var olmak için bir başkasına ihtiyaç duyar: Yaratıcı kendisiyle vardır, varlığını kimseden almış değildir Münezzeh olan ancak O'dur. Âlem ise O'nunla vardır ve varliğını O'ndan almıştır. Çünkü âlem, kendi/zatı dolayısıyla 'mümkün, varlığını başkasından edinmesi dolayısıyla da "varlığı zorunlu'olandır.Yaratıcı ise varlığını başkasından almaksızın kendi dolayısıyla “varlığı zorunlu olandır".
Bil ki, varlıkta eksiklik bulunması onun kemalindendir. Böyle olmasaydı, eksiklik onda bulunmadığı için, varlığın kemali eksik kalırdı. Allah kendinden başka her şeyin kemali için şöyle der: “Her şeye yaratılışını verdi. (Tâhâ 20:50) Hiçbir şey bunun dışında değildir. Hatta Allah, eksikliğe de yaratılışını verdi. İşte bu, Allah'ın dışındaki her şey demek olan âlemin kemalidir.1*
Ben (gizli) bir hazineydim, bilinmek istedim (bilinmeyi sevdim) ve halkı yarattım. Onlara bilindim, onlar da beni bildi.“ Ona göre âlemin yaratılması bir sevgi hareketi idi. Yukarıdaki hadiste “istedim şeklinde tercüme edilen kelime Arapçada ayn zamanda sevmek manasına gelen “hubb"dur. Bu yeni manaya göre Hak, “bilinmeyi sevdim' demiş