Aşk uygar insanın işidir. Yürekli insanın, kendine güvenen insanın işidir. Bedenine ve ruhuna saygısı olan adamın işi. Aşk zibidilere uygun birşey değildir. Zibidiler aşkı ya da sözde aşkı dünyayı parmaklarında oynatmak için kullanırlar.
"Kimimiz ayakta, kimimiz yatakta, kimimiz yemek yerken. "Ölen kim" diyorsanız cenazedekilere şöyle bir bakıverin, onların konuşmalarını dinleyin, el kol sallayışlarına bakın, ölenin kim olduğunu anlayamasanız bile nasıl biri olduğunu şıppadanak anlarsınız. Kimsenin iki damla yaş dökmediği bol törenli nice ölümler gördük. Ancak insanların kendilerini yok edercesine sessiz sessiz ağladığı ölümler de görmüşüzdür. Evet, ölümümüz bize benzeyecek, yaşamımıza benzeyecek. Karşıdan karşıya geçerken bir taksinin altında kalıp ezilmezsek."
Roman denilen şey ilginç yaşamların anlatıldığı bir ortam değildir. insanın belli bir kurgu çerçevesinde olaylar bahane edilerek tam bir titizlikle araştırıldığı bir inceleme alanıdır. Bunu yapabilmek için onun bunun yaşamındaki özellikleri değil insanın temel özelliklerini bilmek gerekir. İnsanı öğrenmeden sanat yapanların musluk tamircisi düzeyini aşamadığını bir görebilseler.
Dil bizi yanlışlarıyla değil yetersizlikleriyle korkutur. Bugün böylesi bir korkuyu yaşamayanların çok eksikli ya da çok duyarsız kişiler olduğunu söyleyebiliriz. Eğitimin düzeyi düştükçe dilin sesleri bile bozuluyor. Adama üç kere "Ne dedin?" Diye sormadan onun ne dediğini bile anlayamıyorsunuz.
Yıllar oyalanmalarla geçti. Kalıcı ya da köklü çözümlerin yerine geldigeçti çareler üretildi. Dempkrasinin hası değil de benzeri gecerli kılınmak istendi. Eğitim kendi gidişine ve birkaç hayırseverin insafına bırakıldı, bu yetmiyormuş gibi siyasal oyunların icine sokuldu. Öğretmen yetiştirme kaygılarının ötesinde her şey gündeliği kovalamaya indirgendi. Insanlar tarihinden koptular, insanlığın tarihinden koptular. Ortak bilincin uzağında yapay bilinçle, gercekligin yansısı olmayan bir uydurma bilincle dünyayı anlamak ve yorumlamak zorunda bırakıldılar.
İnsanlık pek garip oldu dostlarım, içtenlik diye bir şey kalmadı. Eskilerin riya ve tabasbus dediği şeyler gündelik yaşamımıza girdi. Gurur denilen salgın hastalık istemediğiniz kadar, buna karşılık onur denilen değeri kolay kolay bulamıyorsunuz. Elde et de nasıl edersen et. Yalancılık aldı yürüdü. Kimse kimseye güvenmiyor. İnsanlar göğüslerini kabarta kabarta "Babama bile güvenmem " diyebiliyorlar. Kravatların ve takım elbiselerin altında gizlenen şey kolaycılıktan, şeytanlıktan, değerbilmezlikten başka bir şey değil. Sinsilik varolma kavgasında en geçerli yöntem oldu. Yiğit adam diye bir şey vardı eskiden. Bir ingiliz atasözü "Yiğitliğin modası geçmez" dese de siz aldırmayın. Onun modası falan kalmadı. Bakıyorsunuz dünkü yiğit bir gecede alçağın biri oluvermiş.
Bir işi yürütemiyorsanız ya yönteminiz sakat ya da siz beceriksizsinizdir. Pekiyi, her iki durumun bir arada olduğu olmaz mı? Olmaz olur mu, bal gibi olur. Beceriksizlikle yol yordam bilmeyenler çok
zaman bir arada görülür.