Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İktidarın Simgeleri

Yves Charles Zarka

İktidarın Simgeleri Sözleri ve Alıntıları

İktidarın Simgeleri sözleri ve alıntılarını, İktidarın Simgeleri kitap alıntılarını, İktidarın Simgeleri en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Demokrasinin, Antik Çağ’dan beri analiz edilegelen güçleri ve zayıflıkları vardır. Sözün kamusal kullanımı, ikna etme ihtiyacı veya gönüllü katılım elde etme isteği hiç tartışmasız demokrasinin gücüdür, ama bir yandan da günümüzün medyolojik demogojisinin hizmetine girdiklerinde zayıflıktır. Kanunlarla yönetim de bir güçtür, ama bu güç, düzenli
Sayfa 106Kitabı okudu
Bireylerin özgürlüklerini ortadan kaldırdığı için (yöneticilere kıyasla diğer bireyleri küçük yaşta çocuklar gibi görerek), babacı devlet yapısı gerçekten akla gelebilecek en büyük zorbalıkken, vatansever devlet yapısı bireyin özgürlüğü ile uyum içindedir. KANT
Reklam
Demokrasi
Geleneksel olarak, meşru üç siyasi rejimin karşısına gayrimeşru üç siyasi rejim getirilirdi. Bir tarafta monarşi, aristokrasi ve demokrasi ve diğer tarafta tiranlık, oligarşi ve anarşi vardı. Bugün ise artık tek bir meşru siyasi rejim vardır. Demokrasi, meşruiyet ilkesini tek başına kendisinde toplar. Dünyada halen varolan monarşilerin meşru olmasının sebebi, sembolik olarak kapsadıkları siyasi rejimin monarşik boyutu genelde tarihi- sembolik bir işleve indirgendiği ve hatta bazen sadece dekoratif bir işlev söz konusu olduğu için gerçekte demokratik olmalarıdır. Oysa demokrasinin karşısında, gayrimeşruluğun tekelini üzerinde toplayan totaliter rejim bulunur. Meşruiyetin bu demokratik tekelinin karşısına bundan böyle gayrimeşruluğun totaliter tekeli çıkar. Totalitarizm, demokrasinin bozulmuş ve patolojik bir biçimidir.
milli çıkar
Demokratik rejimin, özünü belirleyen eşitlik ve yasallık prensiplerine ayak uyduramadığı zamanlarda, iktidarın dengesizliklerini ve sapmalarını, özellikle de özel çıkarların kamu çıkarlarının yerine geçmesini veya devletin kurumlarının neredeyse tekelleştirilmesini milli çıkar kisvesi altında saklamaya çabaladığını göstermeye çalışacağım. Tek kelimeyle söylemek gerekirse, devlete hizmet edenlerin devletin efendileri haline gelmeleriyle milli çıkar devreye girer.
Burada milli çıkara başvurulması, işlevi, özel çıkarın kamu çıkarıyla gizlice değiştirilmesini saklamaya yönelik bir perdedir. Çürümenin gerçek tanımı bu değişimdir. Demokratik kurumlar iki şekilde bozulabilirler: ya zamanın şartlarına adapte olamadıklarından (toplum ve devlet arasındaki uyuşmazlık) ya da onlardan yararlanan insanların kullanım tarzları nedeniyle. Milli çıkar burada yalnızca yöneticilerin bozulmuşluğunu ve kurumların zayıflığını halktan saklamanın yollarından biridir…….Halbuki demokrasiler sonsuza kadar sürmezler: Bozulabilirler ve otoriter ve hatta totaliter rejimlerde yok olup gidebilirler. Aynı zamanda, bir siyasi sınıfın neredeyse tamamının saygınlığını yitirmesinin sonucu olan krizler kadar tehlikelileri aşmaya da muktedirlerdir..
Sayfa 105Kitabı okudu
İktidar, prensin mi yoksa devletin midir? Modern çağda iktidar üzerine olan her görüş, prens figürünün politik kahraman olarak yavaş yavaş kaybolmasından ve yerine iktidarın adli-politik yapılar içinde kurumsallaşmasını sağlayan veya hakimiyeti, itaati çoğaltma yöntemleriyle kalıcı kılan kişisellikten uzak mekanizmaların tasvirinin geçmesinden ibaretti.
Reklam
Tüm insanlar sadece bir tek şeyi arzularlar (çünkü bu aynı zamanda diğer arzulara ulaşmayı sağlar), yani iktidarı.
Yozlaşma
Öncelikle demokrasiler bugün paradoksal olarak halkın ve özellikle de kamu yararının anlamını kaybetmek üzeredir. Kamu yararı kaygısının kaybolması iki şekil alır. Biri yozlaşmadır: En temel anlamıyla özel çıkarın kamu yararına üstünlüğü olarak tanımlanır. Demokratik rejimlerin yozlaşmaya yol açmakta ne kadar mahir olduklarını biliyoruz. Diğerini ise bir kalıpla özetleyebiliriz: seçilmişlerin demagojisi ve atanmışların zorbalıkları…… partili demokrasilerin tabiatı-yani geçmişte kabiliyet, verim veya kamu yarari adına duyulan kaygıya dayalı diğer kriterlerin tersine, bu atamaları yöneten siyasi arkadaşlığın neredeyse tekelci kriteri -küçük yerel hükümdarlar kastı diyebileceğimiz tabakaların (bakanlar kurulunun üyelerinden oluşan yeni dalkavuklardan bahsetmeden) doğmasına yol açar. Bugün partili demokrasinin türediği, iktidarın ve aynı zamanda ona bağlı olan kârların ele geçirilmesi ve korunması için gerçekleşen kastların iddiası, meşruiyetinin temelini yozlaştırarak demokrasi fikrinin özünü değiştirir ve vatandaşların politika konusundaki düş kırıklıklarının, ilgisizliklerinin, hatta redlerinin büyük bir kısmını açıklık getirir.
merak-arzu-güç istenci
“İnsanın arzu nesnesi bir defa ve sadece bir anlık haz almak değil, gelecekteki arzularının yolunu daimi olarak güvenli kılmaktır.” Merakın yarattığı tecrübe alanının zamansallaşmasına bağlı olan arzunun gelecekle olan ilişkisinden, güç arzusunun insanlığın tamamını tanımlayan bir eğilim haline geldiği sonucu çıkar: Böylece, tüm insanlığın genel eğilimini teşkil etmesi sıfatıyla ilk sırayı, aralıksız olarak sürüp giden ve sadece ölümün durdurabileceği bir güç üstüne güç elde etme arzusuna koyuyorum. Bunun sebebi her zaman, zaten elde etmeyi başardığımız hazdan daha yoğununa ulaşmayı ummak ya da ölçülü bir güçle mutlu olmamak değil; daha çok, fazlasını elde etmediğimiz sürece gücü ve hali hazırda sahip olduğumuz rahatlığın dayandığı imkanları güvence altına alamamaktadır.”
“Beni bugünkü yöneticilerin tutumlarından nefret ettiren yine bu (vatana olan) sevgidir: Kendilerini cezalandıran kimse olmadığı için azarlanmak da istemiyorlar. Sürgüne gidişimde onları, sadece bana karşı olan değil, zorba ve vicdansız davranışlarını bilen herkese olan korkularından azat etmeyi kabul ediyorum. Bana vurarak başkalarını tehdit ettiler. Yazgıma hayıflanmıyorum, çünkü özgür bir vatanın bana verdiği onuru, boyunduruk altına alınmış bir vatan geri alamaz.” Alberti ailesinin gücünden çekinildiği için sürgüne gönderilen Benedetto degli Alberti’nin yaptığı konuşma.
Reklam
sözkonusu vatan
Romalı Lucius Lentulus, bir alçaklığın, vatanın ölmezliği uğuruna değdiğini düşünmekte haklıydı: “Çünkü, eğer orduyu kurtarırsak, Roma’nın bu alçaklığı temizlemesi ile bolca vakti olacaktır. Eğer, şerefli bir ölüm olsa bile, kendimizi kurtaramazsak Roma’da hürriyet de kaybedilmiş olacaktır.” Hannibal, bu vecizeyi, Kartacalılar tarafından vatanının yardımına çağrıldığında, güvenebileceği sadece kendisi ve ordusu kaldığı zaman anlamıştır: “Bunun, vatanının son kozu olduğunu anladığında, diğer seçenekleri denemeden risk almayı istemedi. Vatanının kurtuluşunun tek çaresinin savaş olmadığını düşünerek barış istemekten çekinmedi. Barış isteği geri çevrildiğinde, kaybetmek pahasına da olsa savaşmayı reddetmedi. Yenebileceğini ya da yenilerek şerefli bir şekilde kaybedebileceğini düşünüyordu. Eğer, bu kadar yiğit bir komutan olan ve ordusunu muhafaza eden Hannibal, kaybettiği zaman ülkesinin tutsak olacağını gördüğünde savaşmak yerine barışı tercih ettiyse ondan daha az değeri ve deneyimi olan biri ne yapmalıdır. Ancak insanlar umutlarını sınırlamama yanlışına düşüyorlar. Umutlarına dayanarak ve onları sınırlamayarak yıkılıyorlar.”
Kurumların prensip değeri ne olursa olsun, sadece kendilerini aktif hale getiren insanlara bağlı olarak ortaya çıkarlar. Demokrasi, sadece iyi kurumlar değil, iyi yöneticiler de yani uygulamakla yükümlü oldukları kanunlara ve ilkelere ilk önce kendileri aykırı davranmayan yöneticiler de gerektirir.
Sayfa 105Kitabı okudu
Hobbes’a göre bir insanın gücü “gelecekte kendi yararına olacak şeyleri elde etmek için şu anda sahip olunan imkanlardan” oluşur.