Mustafa Kemal Atatürk bizlere bir durup dinleme, düşünme zamanı verdi. Onun ne büyük bir kılavuz olduğunu gördüm. Bir kutup yıldızı olarak durur gökte. Bizlerin izleyeceği yolu gösterir o karanlık gecelerde, bu zifiri karanlıkta yanıp sönen bir deniz feneri gibi çakıp söner yukarılarda. Kim bilebilir, belki de Anadolu'nun kendisi bir deniz feneridir insanlığa neler anlatır.
Kızım küçücük daha. Bir gün ona Mustafa Kemal Atatürk'ten bahsettik,evde ara ara konuşulur. Konya'da birlikte geziniyoruz, Atatürk heykelinin olduğu yerden geçerken, İmge bana döndü,
Baba, dedi. Bu akşam Atatürklere oturmaya gidelim mi?
Körlük, içinde yaşadığım çağın en büyük hastalığı oldu. Zararsız. Göremediğimiz ne çok şey var, hem de aydınlıkla çevrili. Yaşamın hızlanması, hayatın hızının artması mı bütün bunların nedeni? Bilerek yapıyorlar Sylvia Plath. Yaşam bilerek hızlandırılıyor.
Hiçlikte kalmaktan hoşlanabilecek kimseyi hiçliğe itmeyeceksin. Hiçliği yalnızca ondan çıkış yolunu bulmak için arayacak, bu yolu da herkes için işaretleyeceksin.
Denize dökebilmek için oyuyorum içimi. Olabilir mi? Her kavrama bir anlam bulma hastalığı bende de var. Bulamazsam rahat edemiyorum. Ortalıkta dönen şey nedir? Gerçek ne olabilir?
Seninle konuşmak dertleşmek isteyişimin asıl nedeni bir başka, sevgili Sylvia Plath. Kendimi anlatmak isteyişimin altında, bir dile gelmek, sürekli konuşmak yatıyor. Birikti. Yıllardır bekletip durdum kendimi, yani içimdeki derdi anlayacak insanı bulamadım. Ondandır tüm bunlar,bu sayıklamalar. Çünkü hiç kimse beni dinlemiyordu,hiç kimse anlayamaz? Senin hayatına yaslanarak, senin kırılma çizgilerine bakarak, kendi içime ayna tutmak istiyorum biraz. Çünkü Sırça Fanus içindeki cümleler, beni içimden dışarıya doğru taşmaya zorluyor.