Gel artık gel artık
Al bunları ben kurtulayım
Aklımı dindireyim
Zırhımı ikiye böleyim
Al bunları benden
Bu sahipsiz bahçeyi
Bu yankısız ruhu
Sözlerini ayak seslerini
Yapraklarını dikenlerini
Bir ikindiüstü Sultanahmet'te
Yorgun bir minare
Birden diz çöküp oturuyor
Ve merhaba diyor ona Merhaba, iyi günler
Iskatlanmış hazır duaları andıran
O çok semiz çelebi güvercinler
Orada olmaman mı yahut,
O mucizevî şiir sefinesinde,
O yüzlerce Nuh'tan biri Olamaman mı,
Seni sessiz sessiz ağlatan, böyle?
.....
Yoksa, onlar, yerin, göğün, erdemin
Ve şiirin fatihleri,
Varlığın esrik dalgaları üzerinde
Köpük köpük deniz kuşları gibi
İnip çıkarken öyle,
Senin, burada, evinde,
Bu karaya oturmuş küçük gemide,
Bu küçük ve süslü gemide
Bu kupkuru, çağıltısız
Monitörün karşısında
Bir tufan bekleyip duruyor olman mı
Seni ağlatan?
Nasıl da tükenmişiz biz yolcular
Mağrur perçemlerimizden tutulmuş
Göğüslerimiz kurumuş
Erimiş hançeremiz
Göz oyuklarımıza
Batan şehirlerin kumu dolmuş
Asık suratlarla geçiyoruz koridorları
Yorgun inançsız
Günbatımının tabanıyla ezilmiş
Ve eriyip akıyoruz surlardan dışarı
....
Mağlup omuzlarımıza sitemle
Göğün ağırlığını indiren
Gözdağı veren
Meş'um çığlıkları içinde sahra kuşlarının
Her gün yüzlerce sözcük
Kazıyıp atıyorum zihnimden
Bir kucak kitap yakıyorum
Filmi yarıda bırakıp kaçıyorum
Kapıları açıp kaçıyorum
....
Örtülere bürünüp örtüleri savurup
Kaçıyorum ben