Ölüm gibi hızlı koşuyor bu atlar
Su gibi güzel
Göğün tavlasından beğenilmişler
Şimşeklerle taranmış saçları
Bulutlarla silinmişler
Atla sırtına o güzel akan şeylerin
Kim olduğumu Çıkarmaya çalışıyorum
Doldurulmuş bir kuş mu, Bir ağaç mı Bir mezar mı?
Okla mı vurdular beni yukarda
Kayalara mı oturdu teknem
Yaz mı kuruttu gövde mi Ayaz mı?
Niçin mırıldanıp duruyorum rüzgârda
Kime duyurmak için Hangi yolcuya hangi yıldıza
Adlarını batan şehirlerin Katledilen habercilerin?
Kalabalıkta
İlk çığlığı atacakmış gibi
Bağrını açık tutan
Ama hiç ses çıkarmayan ermiş
Hangi dağın içinde tutuyorsun sesini
Kurtların vaşakların sırtını okşayarak,
.....
Kalk artık, kalk haykır
Gemiye koş, tayfanı topla.
Bir demir kapıyım ben
Gelip geçersen zihnimden
Rezelerimden kopar da
Koşarım peşinden
Adsız bir tepeyim ben
Gelip geçersen düşümden
Tozu dumana katar
Eserim peşinden
Eski bir köprüyüm ben
Gelip geçersen üstümden
Çöker de yüzükoyun
Akarım peşimden
İzbe bir ormanım ben
Gelip girersen bağrıma
Ateş alır da özümü
Yakarım peşinden
Gel artık gel artık
Al bunları ben kurtulayım
Aklımı dindireyim
Zırhımı ikiye böleyim
Al bunları benden
Bu sahipsiz bahçeyi
Bu yankısız ruhu
Sözlerini ayak seslerini
Yapraklarını dikenlerini
Bir ikindiüstü Sultanahmet'te
Yorgun bir minare
Birden diz çöküp oturuyor
Ve merhaba diyor ona Merhaba, iyi günler
Iskatlanmış hazır duaları andıran
O çok semiz çelebi güvercinler
Orada olmaman mı yahut,
O mucizevî şiir sefinesinde,
O yüzlerce Nuh'tan biri Olamaman mı,
Seni sessiz sessiz ağlatan, böyle?
.....
Yoksa, onlar, yerin, göğün, erdemin
Ve şiirin fatihleri,
Varlığın esrik dalgaları üzerinde
Köpük köpük deniz kuşları gibi
İnip çıkarken öyle,
Senin, burada, evinde,
Bu karaya oturmuş küçük gemide,
Bu küçük ve süslü gemide
Bu kupkuru, çağıltısız
Monitörün karşısında
Bir tufan bekleyip duruyor olman mı
Seni ağlatan?
Nasıl da tükenmişiz biz yolcular
Mağrur perçemlerimizden tutulmuş
Göğüslerimiz kurumuş
Erimiş hançeremiz
Göz oyuklarımıza
Batan şehirlerin kumu dolmuş
Asık suratlarla geçiyoruz koridorları
Yorgun inançsız
Günbatımının tabanıyla ezilmiş
Ve eriyip akıyoruz surlardan dışarı
....
Mağlup omuzlarımıza sitemle
Göğün ağırlığını indiren
Gözdağı veren
Meş'um çığlıkları içinde sahra kuşlarının