İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki o zamanda dininde sabreden kimsenin durumu elinde kor taşıyan kimsenin durumu gibi olacak.
(Tirmizi, Fitem, 73)
İnsanların bütün bu şartlar içinde nasıl davrandıklarından hesaba çekileceği, sabredenin sabrının karşılığını alacağı, zulme uğrayanın haksızlığının giderileceği bir ahiret hayatı yoksa dünya üzerinde bu mağdur ve mazlumları yaratmak nasıl adalet olabilir?
İslam inancına göre ise Allah mutlak adalet sahibidir.
"Allah'a iman etmek"demek sadece "varlığını ve birliğini kabul etmek"demek değildir! Allah'a iman etmek demek, hayatın her anında, yaşadığımız her bir olayda, karşılaştığımız her bir varlıkta O'nun ayetlerini,izlerini, alametlerini görmek demektir
“Din bir “dünya görüşü” ve “yaşam tarzı”dır. Bizim dünya görüşümüzü ve yaşam tarzımızı İslam belirler. İslam bizim hayat programımızdır. Hayatımızın her bir noktasında, atacağımız her bir adımı Rabbimizin çizdiği, elçisinin tarif ettiği bu programa uygun bir şekilde atarız.”
Sonuçta insanlık bugün bir şeylerin "nasıl" olduğunu anlayabilir hale gelince kendini artık her şeyi izah edebilir halde görmeye başladı.
Varlığı sadece beş duyu ile algılanabilen varlıklar ile sınırlandıran zihniyet sahipleri "nasıl"dan daha önemli olan "niçin" sorusunu ihmal etti. Onu ihmal edince hayatın anlamı, var oluşun amacı kalmadı...