"Bireyin algılama, düşünme, anlama, yorumlama, hatırlama ve tasarlama gibi diğer hiç bir canlıda bulunmayan bilişsel süreçlere sahip olması, insan olma ayrıcalığının en önemli nitelikleridir. Bu özel yapısıyla birey, durumlar ve olaylar karşısindaki konumunu tayin eder; kendisi ve kendi ötesi ile ilgili ilişkilerini düzenler. Dini mesajların insanla buluştuğu ve gerçeklik kazandığı alan işte bu bilişsel süreçlerin etkin olduğu alandır Bunun doğal bir sonucu olarak din, zihinsel sağlık, olgunluk ve yetkinlik noktasında öngördüğü asgari şartları taşıyan her bireyi kendine muhatap alır.30 Dolayısıyla imandaki bilişsel yaşının nasıl psikolojik bir güç olduğunu veya imanın bilişsel yapıda nasıl yer edindiğini anlatırken, dinin ancak bilişsel süreçleri sağlıklı işleyen bireyleri muhatap alması, bilişsel süreçlerin imanın oluşum ve gelişim sürecinde ne denli önemli ve etkin olduğunun ifadesidir. Yani iman, öncelikle bir bilinç olayıdır. Iman kavramı, bilişsel yapının gelişimine bagh olarak olgunlaşırken aynı zamanda bireye sunduğu ilke ve öğretilerle bilişsel yapının gelişimine de katki sağlar. Dolayısıyla imandaki bilişsel yapı bir oluşum sürecini ifade eder. "s.33
İnsanın gerçekte ihtiyaç duyduğu şey, gerilimsiz bir durum değil,daha çok uğruna çaba göstermeye değer bir hedef, özgürce seçilen bir amaç için uğraşmak ve mücadele etmektir.
İnanan birey için anlam merkezli bir hayat,sadece onun vizyon ve misyonunu, adanmışlığını, sabrını, şükrünü, vazgeçişlerini,kısaca hayata dair tutumlarını belirleyen bir fenomen değildir; aynı zamanda ondan anlamı eyleme döküp harekete geçmesini ister.İnsanın kaderinin kendi çabasına bağlı kılınması(223) eylem olmadan, gayret olmadan, terleme olmadan, hayata bir ucundan da olsa tutunmadan anlamın varoluşla ilgili hiçbir değer ifade etmeyeceğinin ilahi kanıtıdır.
Anlamsızlık duygusu,insanların yaşamlarını sağlayacak çok şeyin bulunmasına karşın,uğruna yapacakları şeyin olmamasıdır.İnsanların bazıları gerekli yaşam araçlarına sahiptir ama amaçları yoktur.Bazılarının ise hem araçları hem de amaçları yoktur.
Sayfa 59 - Victor Frankl,İnsanın Anlam Arayışı S152Kitabı okudu
Yaşamın sorunlarından kaçmayıp onları yaşamın bir parçası olarak görmek ve yaşamda kaldığı sürece kendisine, çevresine ve doğaya karşı iz bırakabilen davranışlar sergileme sorumluluğu hissetmek ise imanın verdiği anlamın kendisidir.
Tolstoy’un,” Hayatımdaki hiçbir harekete akıllıca bir anlam veremiyordum. Bu anlamsızlığı daha baştan kavrayamadığıma şaşıyordum yalnızca.Bugün yarın hastalık ve ölüm, sevdiğim insanları ve beni yakalayacak ve geriye pis koku ve kurtçuklardan başka bir şey kalmayacak. Başarılarım, nasıl olursa olsunlar, er geç unutulacak ve ben hayatta olmayacağım.O halde bütün bu çaba niye? İnsanoğlu bunu nasıl göremez ve yaşamaya devam eder,bu şaşılacak bir şey doğrusu! İnsan ancak hayatın şarhoşluğuna kapılmışsa yaşayabilir.Ayılır ayılmaz, bunun yalnızca bir yanılma, hem de aptalca bir yanılma olduğunu görür. Bugün yaptığım,yarın yapacağım şeyin sonu ne olacak,bütün hayatımın sonu ne olacak?Başka türlü söylemek gerekirse, niçin yaşıyorum, niçin arzuluyorum ve niçin çalışıyorum? Ya da şöyle dile getirilebilir bu soru: HAYATIMDA KAÇINILMAZ OLAN ÖLÜMLE YOK OLMAYACAK BİR ANLAM VAR MIDIR?”diyerek itiraf ettiği anlam sorunu, zevk ve sefahatle geçirilmiş bir ömrün, ölüm karşısında hiçbir anlam ifade etmediğini anlatmasının yanında, yaklaşan kaçınılmaz sona karşı bireyi tatmin etmeyerek, onu arayışa sürüklediğinin de göstergesidir.
Çünkü duygular, hedefe yönelik davranışların itici gücünü oluştururken;düşünceler, hedef ulaşmak için hangi davranışların sergileneceği konusunda bireye yardımcı olmaktadır.
Malesef kavram daralması neticesinde ‘imtihan’ sadece olumsuzlukları anlamlandırma ve onlara karşı iyimser bir bakış açısı geliştirme bağlamına indirgenmiştir.